8 Kasım 2010 Pazartesi

Aklımdaki Yılan

Yeliz'in mimi harekete geçirdi, bir kitap siparişi verdim. Bu sırada listemde olan Hatice Meryem'in Aklımdaki Yılan'ını da edindim. Daha önce Sinek Kadar Kocam Olsun Başında Bulunsun'u okumuştum. Devlet Tiyatroları'nda (Ankara) oyunlaştırıldı kitap. Geçen sene arkadaşıma doğumgünü hediyesi biletini almak istediğimde kapalı gişe oynadığını görmüştüm (bu sene durum nasıl bilmiyorum).

Aklımdaki Yılan İletişim Yayınları'ndan. Bir günde okuyup bitirdim. O zamanlar blog tutmadığımdan dönüp bakamıyorum ama önceki kitabı bende bu kadar iyi etki bırakmamıştı. Dili kullanımını çok sevdim kitabın. Ben kolay kolay hikaye okumayı sevmem, ama konu şu aralar çok benden olduğu için sanırım fena sardı. 8 anneyi anlatmış, Meryem. Keşke 16 olsaymış dedim.

Annelik meslektir toplumsal baskısını, kaliteli zaman, muhteşem anne dayatmasını, kızların annelerini çoğu zaman anlamamasını, anlamak için uğraşmamasını, annelerden kızlara geçen mirasları, doğuran mı annedir emek veren mi anlatmış.

Ben en çok doğurmak anne olmaya yeter mi, yoksa insanı emek mi anne yapar irdelemesini yaptığı Kadın Kadına Bir Hesaplaşma'yı beğendim. En çok da bu öyküde baktığı çocuğun annesine çocuğu arayıp sormuyor diye kızan kadının, baktığı kuşların annesi gelince onlara ben baktım büyüttüm şimdi neden geliyorsun gözlemi hoşuma gitti. Başımıza gelmeyen durumlar hakkında ne kadar da kolay konuşabiliyor, yargılayabiliyor, acımasızlaşabiliyoruz. Hem de yargıladığımız yönde tavır gördüğümüzde altüst olabiliyoruz.

Meryem bir söyleşisinde, "Anneliğin yüceltilmesini, hem bilinçli, hem de bilinçsiz olarak kadını köşeye sıkıştırmanın bir yöntemi olarak görüyorum." diyor. Ben de, ben de. Yücelt değer kat, sonra az ya da hiç sorumluluk al, değerler yücesi kadın atfedilen kutsallığına bakıp gıkını çıkaramasın. Akıllıca.

Gene aynı söyleşide ekliyor "Ben çocuklarımla ilgili bir anneyim ama ne onları boğacak kadar ne de onları kasacak kadar bir ilgi değil bu. Sürekli olarak dengeyi tutturmaya çalışıyorum. Mükemmel mi? Değil. Sıkıntılar yok mu? Bir sürü. Küçük oğlumu çok küçük yaşta kreşe verdim, çünkü kendimi geliştirmem için zamana ihtiyacım vardı. Evim pis olsun, dolapların arkası toz içinde kalsın, umurumda değil ama çocuğum böyle bir annenin çocuğu olduğunun farkında olarak büyüsün. Dolayısıyla mümkünse 13-14 yaşlarına geldiği zaman yemeğini kendisi dolaptan alsın. Aslında zaten birçok çalışan annenin çocuğu böyle yaşıyor. Bizde annelik, ev kadınlığı, çocuğun yüzde yüz hizmet ile mesul olduğu bir kuruma dönüşüyor. Bu kadın açısından da, çocuk açısından da tehlikeli." Köyden kente göçle tarladan kopup eve kapanan kadınlar için cillop evler, kolalı gömlekler, dört başı mamur sofralar ben çocuğuma kıymet verdimin göstergesiydi belki, lakin artık kadınların çocuklarının büyüdüğü dünyada (bilhassa kendi ülkem için) kadınların özgür olduğu, çalıştığı, kendini geliştirdiği, ürettiği bir ülkeyi çocuklarına sunmak için çaba (Hatice Meryem'inki gibi) benim için daha kıymetli. Dolabın arkasının değil sokağın ucunun temiz olmasını önemsiyorum. Haa, hem dolap arkası, hep sokak ötesi pırıl pırılsa ne ala. Ama bunu sağlayacak ve tükenmeyecek kadın azdır sanırım, en azından erkeğin ciddi omuz desteğine gereksinimi vardır. Gerçi bu kitapta erkekler hiç yok desem yeri. Kitap boyunca babalar ya yok, ya fena, ya flu. Aslında anneler ve babalarla öyküleri yazsa böylesi iyi gözlemci ve söz ustası bir yazar, tadından yenmez değil mi?


Kitabın öznesi genç annelerin hep oğulları var, anne kız ilişkisindeki annelerse hep çocuklarını büyütmüş olanlar. Yazarın da oğulları var herhalde diye düşündüm. Biri 22, diğeri 15 yaşında iki oğlu varmış.

"Hatice Meryem Aklımdaki Yılan’da yepyeni hikâyelerini edebiyatın ve mizahın kuvvetli tonuyla anlatıyor." diyor tanıtımda, mizah kısmı biraz iddialı ama edebiyat kısmına imzamı atıyorum.

Biraz okumak isteyenler için minik parça .

Eskiye bağlanmayan yeniyi tatsız, tuzsuz, kuru ve anlamsız bulduğum için (s.18).

Ne de olsa seyircisi tek, bileti bedave, gösterimi ömür boyu sürecek vasat bir oyunun yegane yıldızı olmaktı annelik (s.16).

Onu güldürmeye bayılıyordum (ben de UE'yi güldürmeye bayılıyorum:)) (s.23).

Şu annelik meselesini tutup mesleğe dönüştürüyordu pek çok kadın (s.27).

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Harika bir kitap yazisi olmus! Guya ben de yazacaktim; hala masamin bir kosesinde diger kitap ve CD'lerle birlikte yazilmayi bekliyor. Isin kotusu, o kadar zaman oldu ki okuyali, unutmustum tek tek hikayeleri. Sf. 16'daki cumleyi not etmistim ben de :) Bir de cok sevdigim bir soylesinin linkini, baktim o da yayindan kalkmis simdi :P Neyse iyi olmus senin yazdigin, eline saglik!

saricizmeli dedi ki...

Çok teşekkür ederim, Evren. Keşke senin yorumunu da okuyabilsek.