31 Aralık 2009 Perşembe

koskacaman 2009 geçiverdi...

Doktora derslerimi bitirdim, Balıkesir'e kamp kurdum, yeterlik verdim, taşındım, işe başladım, Umut Ege'nin 1. yaşını kutladım. Yazarken ne çabuk, yaşarken ne tantanalı! Sevdim ben seni 2009. Biraz gezme kısmın kusur kaldı ama o kadarı kadı kızında da olur be gülüm.

Geçen sabah Umut Ege uyandı, emdi, sonra bana yanağını uzattı öpeyim diye. Bak seni böyle sürprizli, böyle sıcak, böyle özel, böyle tadına doyulmaz uğurluyorum (son günlerdeki ateşle imtihanımızı hadi görmezden gelelim, güzelliklerin hatrına) . 2010'a selam söyle. Hiç fena değildin sen, 2010'dan da en az senin kadarını bekliyorum!

Herkese iyi seneler.

23 Aralık 2009 Çarşamba

Geçiyor günler...





14. ay geride kaldı. GÜnler geçiyor, gidiyor.
Yürüme projelendirmesi devam ediyor. Analiz, geliştirme tamamlandı. Testlerdeyiz. 7-8 adıma kadar çıkabilirlik göründü. Şu an ben de test dokumanını yazarak katkıda bulunayım:))



Annesine hiç kıyamaz, uzattığı soğan kabuğuyla besleyecek beni:)

Saat'e aette, şapkaya aygki diyor.

İlk gördüğünde fena halde korktuğu köpek bu günlerde biricik oyuncağı. Hov hov kendinden geçiyor. Sanırım havlamayı benden öğrendi:) Yaz gelse de biraz doğaya karışsak.

15 Aralık 2009 Salı

Günün bebeği...

Dünün bebeği olmuş mu günün bebeği.
Geçen sene aylak aylak:)) evde otururken, dur bir resim göndereyim Mother & Baby'e demiştim. 1 hafta içinde çocuğumun resmini basmadıklarından, amaaan çocuktan anlamıyor bunlar demiş konuyu da unutmuştum. Bir hafta önce resmi yayınlayacağız, e-postası gelene kadar.

Hangi resmi gönderdiğimi bile unutmuştum. Allahtan evdeki posta kutusunu temizlemiyoruz (umut ege temizlik işlerine el attı, yakında onu da temizler:)). Bulduk resmi. Nostalcik resim yerine yeni bir resim gönderdik, motherandbaby, motherandbaby, bizim larva çoktan kurbağa oldu, bascaksan bunu bas dedik. Onlar da bugün gönderdiğimiz son resmi, alt kısma da eski resmi göndererek basmışlar.


Bugün Egemen'in doğumgünü. Burdan kutluyorum tekrar. Sevgili annesi, biricik proce arkadaşım Ö., karnımızda Egemen ve Umut Ege kod yazdığımız günler ne güzeldi!:P Java sohbetlerinin arasında konuşur hiç çözemedezdik onca kiloyu nasıl aldık:)) Dönüşünü sabırsızlıkla bekliyoruz.

13 Aralık 2009 Pazar

Resimler...

Temizliğe başladığımda çok enercik oluyorum...




İşleri bitirdiğimdeyse, oldukça bitkin.




Anneyle babanın 5 gün evde kalmasına bayram deniyormuş.


Ayağın zerafetine bakın:)



Isırık ısırık ısırmamak için resmini çektik.

10 Aralık 2009 Perşembe

Uzandım, çocukluğuma indim, geri çıkasım gelmedi:)

1. Sizi mimleyen kişiye link veriyorsunuz mutlaka, ki, akışı bozmayalım...

Özgür Anne


2. Çocukluğunuzda anne ve babanızla (ya da aile büyükleriyle) yapmış olduğunuz ve sizi siz yapan şeylere katkısı olan bir olay, bir aktivite, bir eylem... Ve hangi yönünüze katkıda bulunduğu... (Tekrarlanabilir olması tercih sebebi)
* Bolca toplanan dostlarla kurulan sofralarda çok şarkı söylemiş, tiyatrolar
yapmışımdır. Bu genelde ünlü bir şarkıcı ya da tiyatrocu olunca söylenen
repliktir, ama beni ben yapan tekrarlanır aktivite diyince aklıma geldi:)) Ayrıca
konservatuar sınavına gizlice girmediğim gibi kazanmadım da, repliğin devamı böyle gelir.
* Sonra kısıtlı bütçelerle yaptığımız Türkiye içi geziler.
* Ve de Annemle kurduğumuz hayaller.
* Düşünülüp düşünülüp yapılan şakalar.

Sabah yataktan neşesiz kalkan insanlara sinirlenirim, neşeli ve esprili olmak hayat prensibimdir. Şakalarımızdan ,sofralarımızdan aldım bunu.
Gezilerden, hayattan kısıtlarla da tad alabilmeyi, ülkesini tanıyan bir insan olmayı, istediğini yapmak için çok paran olması gerekmediğini.
Annemli hayallerdense, özgüveni, hayal etmeyi. Herşey hayal etmekle başlıyor aslında. Şimdi o hayallerimizi düşünüyorum, ne kadar da ötesindeyiz.
Neşe, özgüven ve hayal edebilme becerisi hiç fena değil değil mi?
Tabi o sofralardan öyle sofra kurabilmeyi, gezilerde böylesi araba kullanabilmeyi de öğrensem hiç fena olmazdı.

3. Çocukken oynamayı en çok sevdiğiniz oyun ve oyun aparatı?Çivi oyuncaklarım, kızılderililerim (bilhassa mangallarına bayılıyordum:)), klozeti küveti lavabosu olan banyo takımım, turuncu kapaklı fırınım. Bayılırdırm bunlarla oynamaya. İlkokul beşinci sınıfta iki korkum vardı, biri büyüyünce evcilik oynamayı bırakamamış olmak, diğeri ise sıcak çay içememek.:).
4. Sokakta oynar mıydınız?
Hayır, hiç sokakta oynayan, ip atlayan, ağaca tırmanan bir çocuk olmadım. Keşke olsa mıydım? Bu konuda hiç bir özlemim yok.
5. Çocukluğunuz ve ilk gençliğinizle ilgili keşke farklı olsaydı dediğiniz bir durum/olay...
Anneannemin eskiden konak olarak kullanılmış bir evi vardı. Bahçesinde girmemiz yasak olan koca dükkan (Balıkesirde eskiden gelinlikler satılırmış bu dükkanda), bir de dışarıya açıkan koca dükkan. Yüksek duvarlar içinde bir bahçe. BAhçede sarmaşık, ve çeşme, çocuklar için değerini biçme. 2 Katlı kocaman bir ev, üst katta teras, terasın bir ucunda konağın görevlileri için yapılmış bir oda. Nasıl kocaman, nasıl güzel bir evdi. Çarşının göbeğinde. Sonra ev istimlak edildi. Keşke edilmeseydi, keşke daha da günlerimiz geçseydi orada.
6. Çocukluk ve ilk gençlikle ilgili iyi ki böyle olmuş dediğiniz bir olay...
Ben doğunca bir yazlık ev için kooperatife girmiş bizimkiler, yıllar geçmiş ses çıkmamış. Sonra da kışlık ev için kooperatife girmişler. Tam kışlık kooperatif başlayınca yazlık da başlamadın mı? Nasıl kaldırsın bunu iki memur? Karar vermişler yazlığı satmaya, demişler şu kadar lira. Bir alıcı gelmiş, bu fiyata almam demiş, bir ay sonra almam dediği fiyatın oldukça fazlasını vermesin mi. Bizimkiler demiş var bir iş. Koşulları zorlayalım satmayalım. İyi ki böyle olmuş. 11 yaşımdan bugüne ne güzel yuvalık yaptı bize yazlığımız. 3 ay denizde, bisikletin tepesinde olmayı, şeftalisini yediğim çekirdeği attığım toprakta yetişen koca ağaçtan oğluma şeftali yedirmeyi, bunların mutluluğunu başka nasıl elde ederdim?
7. Varsa çocukluk dönemine dair bugünü etkileyen bir olay, anı...
Herhalde Ayvalıkta kampta uyandığımda babamın yastığımın altına sıkıştırdığı Mustiler. Bugün okuma alışkanlığım varsa, o günlerdendir...

Ben de Sanal mağazaların en şahanesinin sahibesi Tuna'nın Hülyası'nı ve domuz gribinin baş düşmanı, doğal doğum prensesi, blogu tadından yenmeyen blogcu anneyi mimliyorum benim başım kumlardayken mimlenmedilerse...

Bu arada 8. dişimiz çıktı, 3-5 adım atıp düşmelerimiz başladı, ateşlendi enfeksiyon kapmış şimdi iyi. Çok şekerleme şebeleğiz, resimlerimiz yakında.

8 Aralık 2009 Salı

Güp güp güp...

Yaşıyorum stop
Çok yoğunum stop
Ben yayın yapmayınca mother and baby yayınımızı yapmaya karar vermiş stop
15 aralıkta Umut Ege, galiba benim bile hatırlamadığım bir resmiyle günün bebeği olacakmış stop.

26 Kasım 2009 Perşembe

Sıradan şahsiyet:)

Hülya beni mimlemiş. Düşündüm düşündüm, çok ilginçlikler bulamadım.
Bana ilginç gelen pek çok şeyini diğer çocuklarda da görmüştüm (ağlama tonları, el hareketleri vb.) ilginç değillermiş.

İlginçliklerini sıralayacak olursak:

1. Doğumdan sonra bacağında gördüğümüz kızartıyı, doktorlara yormuş amma sıkmışlar demiştik:) Lakin bu bir doğum lekesiymiş, kıpkırmızı bir rujla öpmüşsün gibi büyüdü giderek. Sonra da giderek kayboldu. Şimdi belli belirsiz. İtiraf ediyorum hamileyken ciğer yedim:P



2. Doktora ile ilgili yoğunluğum olduğunda uykuları düzenli, daha rahat zamanlarımda meletiyor. Tezimde en çok sana teşekkür edeceğim oğlum.

3. İlk sözcüğü Lumba oldu:)) 3 aylıktan itibaren lambalara aşık, 4 ay civarında anahtardan lambanın yanıp kapantığını keşfetti. Hala da lamba hayranı. Ama artık abba kendileri.

4. Babannesinde kırdığı biblonun yanına gidince, tv karşısındayken , prizlerin yanında ya da yapmaması gereken bir durum için yasak manasında elini sallıyor. Tv'yi aç demekten geri kalmıyor ama:))

5. Müzik kulağı oldukça iyi (bizce:)), arka planda kalan bir ritmi yakalayıp, dillendirebiliyor.

Hülya, UE çok sıradan bir çocukmuş yafu, 7 ye yanından bile yanaşamadım:(

24 Kasım 2009 Salı

Günün kutlu olsun...

17 yaşında dediler ki, Edirne'den Ardahan'a bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. Alnında bilgilerden bir çelenk, Candan açtık cehle karşı bir savaş, durma bu amaçta kasabaları köyleri aş...

Durmadın, zaten çok inandın, bu uğurda neler neler aştın. Altaki dam, üsteki tek göz odan, ertesi gün anlatacaklarını düşünürken bir yandan da merak etmekteydin kaçak dizisinde neler olup bitmekteydi. Kaçak olmasın bu yurdun evlatları dedin, kök salsınlar bilgileriyle. Ben bilirken elektriğin ne olduğunu, bu uğurda elektriksiz yaşarım dedin. Musluğu açtığında suyun aktığı evinden geldiğin köyde, alışık olmadığın köy çeşmesinden dönerken düştün. Hala anlatırlar mı acaba düşen hocanımı, o vakit gülüştüler bitti mi yoksa?

Uğraştın didindin. Senden öğrendiler pek çok bilgiyi. Müfredatla bitmez bu iş dedin, daha neler öğrettin. Denizi de görsünler, Çanakkale'yi de bilsinler istedin. Alıp onca öğrencinin sorumluluğunu, virajlar zorlayınca üstüne kusmaları tasan olmadan onlara belki de ömürlerinde ilk ve son olacak gezinin tadını yaşattın. Belki Fadime, haberlerde Çanakkale'yi gördüğünde, diyordur oğluna ben okuldayken gitmiştim oralara...

Okuldaki öğrencilerin yetmedi, anneleri geldi gitti evine, onlara da okumayı öğrettin. Öğretmen okulunu kazandı köyde öğrencilerin, babaları komünüst okuluna göndermem ben oğlumu dedi, direttin, an geldi sözünü dinlettin.

Bir ufuk açtın, bir aydınlık oldun....

Ve daha neler neler, yaz yaz, anlat anlat bitmez.

Günün kutlu olsun öğretmenim.


ÇOCUKLARIM

Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,
benim haylaz çocuklarım!
Sınıfın en devamsızını bir sinema dönüşü tanıdım,
koltuğunda satılmamış gazeteler
Dumanlı bir salonda kendime göre karşılarken akşamı,
nane şekeri uzattı en tembeliniz.
Götürmek istedi küfesinde elimdeki ıspanak demetini
en dalgını sınıfın!
İsterken adam olmanızı
çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
palto, ayakkabı yüzünden.
Kimimiz limon satar Balıkpazarı'nda
kiminiz Tahtakale'de çaycılık eder;
biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı,
tereyağındaki vitamini
ve kalorisini taze yumurtanın!
Rıfat Ilgaz.

22 Kasım 2009 Pazar

Kuzey Tan'a Umut Ege'nin cevabı.



Saricizmeli: UE, Kuzey Tan en çok hangi oyuncağınızı sevdiğinizi sormuş.

UE: Akıllı topları çok sevmiştim, şimdi şekilli oyuncakları sevmeye başladım. Gerçi daire dışında daha kendi başıma kutunun içine şekilleri atamıyorum ama olsun. Annem biraz yardım ediyor, çok eğleniyorum. Baktım yapamıyorum, akıllı toplar oyuncağıma atıyorum şekilleri, nasıl ama?:)) Annem oyuncaklarımı saklamış. Ben yerini keşfettim. Bir zamanlar çok sevdiğim oyuncakları görünce çok şaşıracağımı sanmıştı annem. Bazılarına çok şaşırdım, bazılarını ise umursamadım. Önceden çok sevmediğim oyuncaklara tepki verdim. Annemin çözdüm UE'yi tavırlarını alt üst ediverdim. Artık evdeki eşyalar bana daha ilgi çekici geliyor Kuzey Tan. Bana oyuncak telefon almışlar, kimi kandırıyorlar anlamadım. Ben gerçeğiyle oynuyorum. Bir de annem telefonu fişten çekmese, seni arasam uzun uzun konuşsak ne iyi olur. Senin sandalyenle resimlerini gördüm. Daha yürümediğim için sandalyeyi yürüteç olarak kullanıyorum. Yürür yürümez, nasıl tırmanıyorsun sandalyeye senden tüm tüyoları alacağım. Bir de benim bir ahtapot oyuncağım var (eski postlarda da vardı), onu da hala çok seviyorum. İçine topları atıp çıkarmalara doyamıyorum. Artık peluş oyuncaklarımın sayısı artmaya başladı. Onların gözlerini, kulaklarını göstermek de bu aralar ilgi alanımda. Oyuncaklarımı yataktan atıp, düştü, attı demek de en sevdiğim oyun. Bir de annemin saçını taramak, dişlerini fırçalamak. Kumandayla o kadar uğraşıyorum, açılmıyor bizim televizyon. Açabilirsem oyun edeceğim onu da.

Sevgili Saricizmeli, bana Kuzey Tan'a mesaj gönderme şansı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Annelerimiz anlatmaktan bitiremedi bloglarda. İki çift laf edememiştik doğumgünüdaşımla. Kuzey Tan, sen de bir söyleşi yapsan da en sevdiğin oyuncaklarını anlatsana.

UE ile çalışma ortamında söyleştik.

Helin Avşar'dan sonra sarıçizmeli de kendini Ayşe Arman sanmaya başlamıştır. İşte pazar söyleşisi.

Sarıçizmeli: İyi günler sayın, UE. Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
UE: Abba (Lumbaydı, abbaya döndü lamba. İlk iletişimini mutlaka lamba göstererek kurar:), bir nevi merhaba.)

Sarıçizmeli: Bilgisayara çok hakim görünüyorsunuz. Fareyi masa üzerinde hareket ettireceğinizi, tuşlaraysa basacağınızı biliyorsunuz. Yoksa siz biraz taklitçi misiniz?
UE: Kikir.. Hiç güleceğim yoktu.Siz blog blog gezip iyi fikirler görüp uyguladığınızda , ilgili anne, ben fikirleri uygulayınca taklit insanı oluyorum öyle mi?



Sarıçizmeli: Bir de şöyle profil resminizi basabilir miyiz?
UE: Buyrun...



Sarıçizmeli: Sanırım biraz meşgulsünüz. Biz artık izninizi isteyelim. Çok teşekkür ederiz bize vakit ayırdığınıza. Fakat bu aralar söyleşilerde karşılıklı resim çektirmek moda. Böyle bir resim isteyebilir miyim?
UE: Ne demek! Benim artık parka gitmem gerekiyor, sonra gelip meyvemi yiyeceğim, uyku, banyo daha çok işim var. Daha geniş bir zamanda tekrar söyleşelim.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Gezme insanı Umut Ege.



Oyuncaklarını sakladığımız dolabı keşfetti. Aç aç nidalarıyla dikiliyor dolabın başına. Tv'nin de açılacağını kavramış. Aç'ı bugün itibariyle kullanmaya başladı hem dolaba hem Tv'ye. Tv'yi aç diyor, sonra da dönüp parmak sallayıp yasak yapıyor gerçi:))

Bu aralar sarıçizmeli, pek bir meşgul. İş, okul, ev, ue derken
" çok yorgunum, beni bekleme kaptan
seyir defterini (blog kendileri) başkası yazsın" yaklaşımlarında.

Hülya sağolsun, şşşşt dedi bana. Şimdilerde ue'nin ilginç yanlarını düşünüyorum. Toparlayıp yazacağım.

Sariçizmeli'nin OIP'den intikamı.

HArika karakterinle bizleri gülümseten OIP. Beni halen çizmedin. İşte intikamım nihahaha!:))

Lütfen anlamak için üstüne tıklayınız:))



Hülya mimini aldım, post manyayı yapicym seni, az sonra:))

16 Kasım 2009 Pazartesi

Pekmez Süt Demir Emilimi

Maviş arkadaşım bana kendi yapımları pekmezlerden getirirdi üniversite yıllarında. Annem de yediklerimin üzerinden geçerdi her gün. Telefon sırasında bir sürü arkadaş, ben anneme ne yediğimi sıralıyorum. Bu durum üzerine liste alımından vazgeçmişti:) Sadece pekmezini yedin mi sorusuyla yetiniyordu. Ben de hiç sevmezdim şu pekmez meretini. Arada yerdim gerçi. Ama anneme her sorduğunda mavişin pekmezini yiyiyorum derdim. En sonunda annem dayanamadı varille mi getirdi maviş pekmezi dedi:))

Gün oldu devran döndü, ben anne oldum düştüm pekmezin peşine. Artık kendim de daha çok tüketiyorum. Halen çok leziz bulmasam da ne kıymetli olduğunu öğrendim en azından. Doktoru da Umut Ege'ye 6. aydan beri veriyor.

Elfeyp'in postundan sonra bir araştırdım, pekmez ve süt bir arada verilmeme teorisini. Bir sonraki gidişimde doktoruma soru olarak kaydettim lakin internetten edindiğim bilgiler süt ve ürünlri ile pekmezin birarada kullanılmaması yönünde (biz de böyle tüketiyoruz). Süt demir emilimini azaltan bir etkiye sahipmiş. Demir içeriğine sahip besinlerin C vitamini ile tüketilmesi öneriliyor, meyve suyu pekmez, et salata vb.

Demir gibi sağlam olmaları dileklerimle...

15 Kasım 2009 Pazar

Altın Kumsal

Günler, görevimiz tehlikenin kasetleri misali bana görevlerimi sıralıyor. Sonra da kendini çabucacık imha ediyor. Yetişemiyorum. Özlüyorum pek çok şeyi. Kasım sonrası her şey daha iyi olacak. Umuyorum.

Umut Ege'nin şirinlikleriyle kendime geliyorum arada.

Radyoyu işaret etti geçen gün, açtım haber kanalı. Parmakları şıklattı ama suratı mutsuz. Frekansla oynayıp oynak kanal bulduk, parmaklar hızla şıklamaya, kafa sallanmaya, ağız kulaklara ermeye başladı.

Altın kumsal diye bir kitabı var, önceleri biz okuyorduk, şimdi o okutuyor. Obu emriyle. Obu olmazsa elimi alıp kitabı kavratmak suretiyle amacına ulaşıyor. Önceden ayakkabılarını gösterirdi çocukların. Şimdi akka (ayakkabı) diyerek gösteriyor. Doktorumuzun basmadan ayakkabı almayın tavsiyesine uyuyorduk. İyi ki de uymuşuz. Ayakkabı alımı sorunsalı oldu. Etliymiş bizimkinin ayaklar. En sonunda bir ayakkabı aldık ama onu giydirmek de oldukça zorlu.

Kuşlar (Ku) bu ara favorimiz. Camdan kuşlara ve arabalara bakmak da en büyük zevkimiz. Arabaların ardından hüzünle gitti (t ler çok vurgulu) demesi var ki, aman bu kasımdan beş tane gelsin üstesinden gelirim dedirtiyor bana.

Banyonun önünden geçerken çşşş diyor. Ama tuvalet eğitimine daha çoook yolumuz var.

Buzdolabındaki magnetlerle oynarken kendinden geçiyor.

Gece uykuları oldukça düzenli, maşallah.

Perdemizde boncuklar vardı. 3 tane. Bu sabah kahvaltısını hazırlarken 1.5 tane kaldılar (birini kornişten kopardı, diğeri ipinden ortadan kopmuş). Sesimi yükselttim kızıyor numarası yaptım, sesini yükselterek bıdı bıdı birşeylere kızı o da:)) Isırma ve saç çekme sürprizlerinde, boş bulunup feryadı bastığımda korkup ağlıyor. Ne zaman gerçek ne zaman uydurma tepki verdiğimin nasıl da farkında.

9 Kasım 2009 Pazartesi

Hülya'nın Mimi

Ahh ahh, saricizmeli saricizmeli bilinmezken, akıllarda imaj insanı, moda ikonu olabilme potansiyelim vardı. Yıktın Hülya miminle:))

1.Dolabını açtığında hangi renkler daha fazla?
Mavi ve turuncu daha fazla sanki. Ama oldukça renkli giyinmeyi seviyorum. Artık ağır abla olup daha pastel renklere geçmeye çalışsam da ruhum bir itfaiyeci canlılığında:)

2.Alışverişe gittiğinde hangi mağazaya uğramazsan olmaz?
Artık daha çok bebek mağazalarına uğrasam da, ipekyol, koton, inci, kitapevi, kahveci ekseninde geçiyor alışverişlerim. Lakin alışveriş benim için külfettir, aralıklı olarak çıkar topluca alıp dönerim ki uzun müddet gereksinim olmasın.

3.Kendini rahat hissettiğin giyim tarzı?
Pantolon, gömlek, topuğu çok olmayan ayakkabı, kocaman bir çanta (içinde fare yavrusunu kaybetsin, böyle miydi bu atasözü?)

4.Kesinlikle seksi diyebileceğin şeyler?
Çuval giyse yakışan insanlar var, onlarda pek çok şey.

5.Asla giymem dediğin kıyafetler?
Kürk, şalvar, allı güllü kumaşlı giysiler, vatka diyeceğim ama yalayıp yutmam umarım:))

6.Fiyatları gereği ulaşılması zor yabancı markalardan en beğendiğin?

Fiyatları gereği mi hiç ulaşmamışım ben bu markaların bilgisine. Numunelik bir tane sayamayacağım. NE güzel, ben adlarını bilmediğim için ulaşamıyorum. Adlarını bilsem belki ulaşabilirim hayalim var:P Benim içim giysi delice paralar dökülecek bir konu değil. İçime sinmez.

7.Kitap, film, spor" hangisini diğerlerinden daha çok yapıyorsun?
Görüp gördüğüm hamileliğim boyunca günde 10000 adım atmak oldu (bazen 16000 i gördüm) çok faydasını gördüm. Yüzerim, bisiklete binerim, yazdan yaza, 10-15 gün epi topu. Fİlm izlemeyi tvde asla başaramıyorum. DVD daha iyice. Sinemada izlemeye bayılıyorum, lakin uzun vakittir izleyemiyorum. Kitap, işte beni tanımlayacak şeylerden biri, bilmem anlatabildim mi:))




8. Nerde bu sekiz:))

9.Dışarıdayken yemek yemeği en çok tercih ettiğin yerler?
Genelde evde yemeyi tercih ediyoruz. Fakat çıkarsak, Dostlar Mantı (fevkalade başarılı), balıkesir seyahatlerimizin vazgeçilmezi İnegöl Zeynel, bir takım kebapçılar.

Ben de Ela'dan fırsat bulursa dağlar kızını ve çikolatalı pastayı mimliyorum, bu mimi yazmadılarsa.

7 Kasım 2009 Cumartesi

Ela ve Ada'dan sevgilerle...

Umut Ege



Umut Ege 1 yaşında



Umut Ege 1 Numara




Özgür Anne ve Birinci Tekir Şahıs, Ela ve Ada, öyle güzel bir 1. yaş süprizi yapmışlar ki! Tekrar çok teşekkürler. Umut Ege'ye de pek yakıştı. Gerçi artık poz verdirmek oldukça zor oluyor. Yazılar net okunuyordur umarım.

Hülya mimi gördüm, tez zamanda yazacağımdır.:)

4 Kasım 2009 Çarşamba

GDO - Garip Durumlar Oluyor

Lise yıllarımda büyülerdi beni DNA, RNA hikayeleri. A,C,G,T bazları nasıl da süzüle süzüle eşini bulur, hayatın özünün kodunu yazarlardı biyoloji dersinde izlediğimiz filmlerde. M. Amcayla Ş. Teyzenin bana lise bitirme hediyesiydi, İkili Sarmal kitabı. Bir solukta okumuştum ikili sarmalın (DNA) içeriğinin keşfini. Şimdi de birileri bir solukta geçiriveriyorlar bir takım düzenlemeleri.

Yiyeceklerinde DNA'larla oynayacağız diyorlar, sonra getirip sana bunları satacağız, hem de diyorlar ki haberin bile olmayacak ne yediğinden ne içtiğinden.

Domuz gribi için tantanalar koparken, neden bu konuda kimsenin sesi çıkmıyor?

29 Ekim 2009 Perşembe

Kırmızı Barbun Kaç Kaç



Kırmızı Barbun kaç kaç Umut Ege geliyor, seni lüp lüp yiyiyor.
Doktorumuz haftada 2 ye çıkardı balık sayımızı, barbun akşamı yaptık biz de. Pek sevdi Umut Ege barbunu. Babasına hadi diyerek acele etmesini istedi. Kelime dağarcığımıza hadi de eklendi. Değişik bir algoritma izliyor gibi bizimki. Bu satırlar draftta dururken Umut Ege kelime daarcığına aaba (araba)'yı da ekledi.

Doktorumuz dilersem emzirmeyi bırakabileceğimi, gece parçalı uyku düzenimizin böylelikle parçasıza ineceğini dile getirdi. Domuz gribi aşısının çok abartıldığını onun önerdiğini de ekledi. Ben en azından 15. aya kadar durmak yok emzirmeye devam demekteyim. Domuz gribi aşını önermiyorum ayrıca:)) Anne sütünün bağışıklığı kuvetlendirme etkisi, domuz sıkısı önlemlerle ilerleyeceğim. Artık abur cubur ve fast food dışında diyet sona erdi. Kalsiyum yoğunluklu yaşam başladı.


Fotoroman



UE: Anne,iddiaya göre emzirmeyi kesebilirmişsin!



UE: Uyarıyorum, eğer bunu yaparsan geceleri iki misli uyanırım!

Anne: Canım yavrum yok öyle bişi, bir uydurmasyonla karşı karşıyayım, bundan sonra ben de her görüşmemi kameraya aldıracağım:)



UE: Bir an çok korkmuştum, dünyalar benim oldu şimdi...



UE: Sütün yanına biraz da patates cipsi alabilir miyim?

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.




Geçen sene bugün, uzun bir aradan sonra seni ananeye bırakıp babanla kahve içmeye çıkmıştık canım oğlum. 11 gün hastanede ve evde geçmişti epi topu. Ve de seninle geçmişti. Gene de çıkıp bir özgür olmak istemiştim. Ne hoş tesadüftü özgürlüğe ilişkin böylesi bir güne denk gelmişti.

Daha da kıymetli özgürlüklerini kaybetmemek, hep özgür olmak, daha da özgür olmak için canım oğlum, Cumhuriyetin faziletlerine inan ve onları koru.

Bayramın kutlu olsun!

İyi bak o çakmak çakmak gözlere, o gözlerdeki azim, istek, bağımsızlık tutkusu, ülke sevgisi, olmazı olur etme, ülkesine inanma ve daha pek çok özellik, güzellik ruhuna işlesin.

Umudum sensin Ege'm.

27 Ekim 2009 Salı

Mutlu doğum haftası...

1. yaşına 7 tane dişle girdi.
Baba gitti mi sorusuna gitti, yemek bitti mi sorusuna bitti cevabını veriyor. Buzdolabının üzerindeki lüle saçlı Uppsala profesörünü abü olarak biliyor:)) Kırmızı balık tekrarları üzerine kırmızı gıgı, göz ga. Bitti bitti (eller çarprazlama birbirine vurulur) lakin ellerinin tersiyle, fındık kırma (oyun havası oynar gibi), alkış, bay bay hareketlerini büyük bir keyifle yapıyor. Üstüne bir de göz kırp diyince kırpıyor.

Doğumgünü the first

Torunun palyaçosu olur da dedenin palyaçosu olmaz mı pastada.


Diş buğdayı da gerçekleşti. Tarağı seçti bizimki:)


Adam oldu da bisikletlere bile bindi.

Doğumgünü the second



Doğumgünü the last



Ö. teyze M. enişte organizasyonu. Abant yeşil evdeyiz. HArika bir doğa, yazdan kalma bir pazar günü. Ördekler, tavşanlar, horozlar... bir sürü hayvan kahkahalar atan Umut Ege. Eyleşen büyükler...



Umut Ege'nin 1. yaşgünü, tüm yurtta, dış temsilciliklerde ve yavru vatanda şenliklerle kutlandı. Şenliklerimizde bizleri yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza sevgilerimizle...



Biricik Umut Ege, yaşa bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçe...

22 Ekim 2009 Perşembe

Özgür Anne'nin Mim'i.


1-Bloguna neden bu ismi verdin?

Blog işinden önce facebook sayfası olarak başlamıştım. Resimler, notlar, yorumlar... Hem kayıt altına almak, hem de bizimkilerin benden an be an haberdar olmalarını sağlamaktı amacım. Kapalı kutu olacaktık, davet edecek bilinmeyecektik. Bilinmeme tarifimiz üzerine saricizmeli ismini buldu sevgili teyzemiz. Facebookta istediğimiz gibi notlar alamaz olunca, uzaktan uzaktan okuduğumuz, sevdiğimiz bloglarla da kardeş olmak için açtık kutuyu, seyreylendik internet aleminde. Blogun ismi ne olsun diye düşünürken Y. teyzemiz, tabi ki saricizmeli dedi. Duvarlarımızı yıkmıştık, lakin gene de saricizmeliydik işte. Böylelikle blogun ismini de saricizmeli olarak aldık. (Neden Burhan Ayeri'nin sinir olduğum 1. çoğul şahıs kipiyle çektiysem fiilleri, beraberce kotardığımız için herhalde.)

2-Blog yazarken star tribiyle istediğin,olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?

Evet var, sorunsuz ve çok hızlı internet, sakince bir ortam. Genelde gece Umut Ege uyuyunca yazıyorum, fakat olmazsa olmazım değil. Star ışığı yok mudur nedir bende. Ne kaprissizim;)

3-En son satın aldığın garip şey?
Tepesine palyaço konmuş doğumgünü pastası. Benim çocukluğumda pastaların üstüne gül konurdu. O gülü de doğumgünü çocuğunun en yakın arkadaşı yerdi. Bir itibar mevzusuydu velhasıl gül. Bizim palyaço'nun amacını bilmiyorum. Umut Ege'nin saldırılarını da bertaraf ettik. Öylece oturuyor palyaço bizim mutfakta şimdilik.

4 -Şeker gibi olduğun anlar?
Adaletsizlik (sevdiklerimle ilişkilerden, ülke meselelerine varacak yelpazede) beni çok geriyor. Şikayet edecek makam bulamamak çileden çıkarıyor. İkincisi de disiplinsizlik sanırım.

Bu durumlar dışında genelde şeker gibiyimdir:)) Olduğunu sanmanın yanılgılarını hep görmüşümdür. Karşındakinin gördüğü kadarısındır aslında. Anlatırlar şöyleyim böyleyim diye, sen mi derim içimden. Dillendiremem de. Eşe dosta sordum. Şeker olmadığım anlar da varmış:P, bilhassa paralel işletim yapıyorsam, aklım başka yerdeyse. Bilhassa şeker olduğum anlarsa kahve içerkenki, empati kurarkenki, hatamı kabullenirkenki anlarımmış;) Sevdiklerimden güzel haberler almışsam, hava kapalı hatta yağmurluysa, işler tıkırındaysa pek bi şeker olurum ayrıca.

5-Arkadaşım artık sormayın şunları dediğin şeyler?
Neden iki isim?
Ne çok kilo aldın verebilecek misin?
Okuya okuya bitiremedin, ne zaman bitecek?

6-Aynaya bakınca gördüğün?

Hele oğlundan sonra, güzel mi güzel bir kadın (öyle ahım şahım güzel de değilim).


7-Kendini okutan blog dediğin?

Blog listeme baktım. Bana kendini okutan blogun sahinin anlatım becerisi.

Şu ölçeklendirmeyle benim için tadından yenmiyor bloglar:

Umut Ege dolaylarında bir çocuk kahramanı olan,
Tarzı olan,
Araştırmacı,
Espri yeteneğine sahip,
Ekran görünümü başarılı,
Çizim yeteneği olan,
Akademik hayatla bağı olan,
Kendini didikleyen yazara sahip olan( kendini didiklemeden etrafını didikleyenler var ki, şşttt, n'oluyor diyesim geliyor:)),

İki çocuklu anne bloglarını da apayrı bir merakla okuyorum. Günebakan , nüçün nüçün yazmıyorsun, n'en var kuzum?


8-Bu blog sahibi/sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?


Yazsa, ODTÜ'nün kampüsünde mekanlar, Dikili sahilleri.
Kışsa, BigChefs Çukurambar, Armada, Cafe's (zavallı Ankara şehri), 100. yıl semt pazarı (pazar gezmek çocukluğumdan beri mest eder beni) Balıkesir, Siyasal Bilgiler Fakültesi (duvarlarındaki resimleri gördükçe, o günlerde gezindikçe, bu blog iyi ki var diyorum.Umut Ege de gezinsin böyle sayfalar arasında)

Olmadık işler peşindesin çocukken çok duyduğum bir söz öbeği. Bu nedenle Olmadık İşler Peşinde'yi mimliyorum. Bir de isim hikayesini pek merk ettiğim elfeyp'i.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Doğumgünün Kutlu Olsun...




Hangi ara geçti kocaman bir sene?
21 Ekim doğumlu babam ve oğluma, tüm güzellikler sizlerle olsun...
Mutlu doğum haftası etkinlikleri pek yakında bu blogda...

14 Ekim 2009 Çarşamba

Doğum hikayemiz.



Bu blogtan önce facebookta notlar alıyordum.
Mutlu doğum haftası yaklaşırken doğumgünü partilerinin arasında kaynamasın. Şimdiden yayınlayalım burada da kayıtlara geçsin.


14 ekimde şöyle yazmışım

"Merhaba,

Odam hazırlanmaya başlandı. Bir kısım resimleri yükledik. Bu haftasonu süslemeleri de alırlarsa genel halini de görebileceksiniz.

Ben son günlerde oldukça hareketliyim yerim dar, yenim olmadığı için sorunum yok.

Annemin işte son günleri. Arkadaşları ona güle güle organizasyonları yapmaya başladı. Her öğlen birileriyle gidiyoruz. Habire yemek yiyiyoruz çok güzel oluyor.

Annem sabahları çok yorgun uyanıyor, bunda haftasonunu yoğun geçirmesinin etkisi olabilir. Haftasonu dinlenemeyince hafta içi zor oluyor.

Babam gribini atlattı, duyduğumuza göre dedem de daha iyiymiş.

Bir de şöyle bir gelişme oldu yazmayı unuttuk, annem son 15 gündür roka manyağı oldu. Bugünlerde geçmekle beraber günde 1 demet roka yedi. Babam roka yıkamaya yetişemedi.

Annem bu hafta sinemaya gitmek istiyor. Pek de güzel filmler geliyor peşpeşe. Ben doğmadan gitmeyi deneyecek. Salondan bunalmazsa izinlerinde sinema keyfi yapabilir.

N. teyzem Almanya'ya gitti. Ama bize güzel bir haber göndermiş. Edirne gezisi iptal olmuş. Ben doğarken burada olabilecekmiş. Annemle çikolata sepeti hazırlayacaklarmış.

Annemin nevresim, bakım ürünü alması gerekiyor. Ve çikolata, hastane incelemesi de bu haftasou yapılacaklar arasında. Ben doğana kadar işleri bitmeyecek galiba.


33+5 den sevgiler..."


16 Ekim sabaha karşı bambaşka koşullarda uyandım...

"Bu haftanın ilk gününden beri annem sabahları çok yorgun kalkıyor, bir sonraki hafta başlayacak izninin hayalini kuruyordu.

Her zamanki çarşamba akşamlarından biriydi. Annem yaprak dökümünü izledi. 10.000 adımını tamamlamaya çalıştı. Yürüdükçe kilo alma teorisi sonucu 73 kiloyu gördüğü bir günün sonunda 12:30 gibi yattı. Gece 04:30 gibi ben artık doğmaya karar verdim ve anneme sinyallerimi yolladım. Annem hayatında yaşadığı en büyük şaşkınlıklardan birini yaşadı, erken doğumu hiç düşünmemişti. Eli ayağı titredi. Hemen babamı uyandırdı. Doktor amcayı aradılar. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine yönlendirdi doktor amca onları.

Hastaneye geldiklerinde doktor Funda Yazıcı Teyze anneme ilk müdahaleyi yaptı ve morali verdi. Bizi nst denilen cihaza bağladılar, serum verdiler. Annem ilk kez bir damar yolu tecrübesini yaşadı. Sabah Acar amca geldiğinde o gün benim doğacağımı söyledi. Ama benim ne kadar süprizci olduğumu Acar amca bile bilmiyordu. Doğumhane bölümüne annem dışında hiç kimseyi almadılar. Suyum azaldığı için ben de anneme tekmelerimi çok hissettiremedim. Kendini yalnız hissetti. Öğlene doğru babam anneme oda ayarlamıştı. En azından artık o yanımızda olacaktı. Küvözde geçebilecek 7-8 günden bahsediyorlardı. Annem odaya geldiğinde göz yaşlarını tutamadı. Bana birşey olmasından çok korkuyordu. 34. haftayı tamamlamama çok az kalmıştı. Doktor Erkan Sarı amca kongredeymiş (kan uyuşmazlığı çalışması için 3 kez kan verdiğimiz doktor) annem ona mesaj atıp fakültede olduğumuzu bildirdi. Erkan Amca arayıp 37. hafta sonrasını normal doğum saydıklarını, 2 hafta erken doğacak olduğumu söyleyip annemi rahatlattı. Baktım annem çok üzülüyor, doğumu bir müddet ertelemeye karar verdim. Doktorlar bu duruma çok sevindi. İçerde geçen her gün altın kıymetindeydi. Enfeksiyona açık olduğum için anneme antibiyotik tedavsii yapmaya başladılar. Ama damar yolu çok acıyordu. Annem sezeryan sırasında bile bu kadar acı çekmedi. Hemşireler ve doktorlar çok güler yüzlüydü. İlk geldiğim gün kilom 2300 olarak tahmin edildi, şaşkolozlar sizi, size süprizim var....


Halam annemle babamın hep yanındaydı. O akşam annemin yanında o kaldı. Annem onun bu desteğini hiç bir zaman unutmayacak. Dedikodu yapıp annemin neşesini yerine getirdi. Birlikte nst ye indik. 2 tane çömez benim kalp atışlarımı 10 dakika bulamadılar. Annemin yüreği ağzına eldi. Sonra doktor Göksu amca gelip şırp diye kalp atışlarımı buldu, çömezlere "beyaz taraf altta olacak" diyip ders verdi, bu çömezlerin adını öğrenelim bunlardan doktor olur mu izleyelim. Halamla annem Göksu amcayı çok sevdi. Ben de güldüm çok komikti:)) Ertesi sabahsa ananem yanımızdaydı. Ve 11 gün boyunca her an annemle beraberdi.

Bu arada M. Ö. ve D. teyzemler annemin ihtiyaçlarını alıp hastaneye geldiler. MK ve G. Dayım da bizi hastanede yalnız bırakmadı (Biricik teyzem ve N. teyzemse sınırların ötesindelerdi). Akşam G. teyze ve T. teyze bizi ziyarete geldi. Bir başka sefer G. dayım M. teyzem ve Y. teyze geldi, bize bir sürü hediyeler getirdi. G. teyzemde ben küçük doğacağım diye bana bir yenidoğan seti, bir de 3 aylık tulum getirmiş. İçeriden de seslenilmiyor ki suda ses yayılıyor, sandığınız kadar küçük değilim yenidoğanı boşumna almışsınız.

Bunca tantana arasında günler nasıl geçti anlamadılar. Bu süreçte en büyük sorunumuz sabah akşam yemekte tavuk çıkmasıydı. Burada devreye babannem ve H. dedem girdi. Evden anneme yemek servisi yapmaya başladılar.

M. dedem annemin doğumgününe Ankara'ya geldiğinde bel fıtığı olduğu için gelemedi. Ama hep ne zaman geleyim, ben iyiyim diye annemi kandırmaya çalıştı. Dedecim, bence tamamen iyileş de gel ki ameliyat olma. Annem bu sene ailenin hastane kotasını çoktan doldurdu...

Bu desteklerle sanırım annemin vücudu tekrar su üretmeye başladı ve benim tekmelerim arttı. Annem çok mutlu oldu. Doktorlar da bu su dolma işine şaşırdı. Vücudumuz isterse herşeyi yapabilir mi ne.

Acar amca geldi, kongreye gideceğini pazar geleceğini söyledi. Niyeti doğumu pazartesi yaptırmaktı. Annem o zaman doğum, 21 ekim dedesinin doğumgünü olsun diye takıldı, halam X kasım benim doğumgünüm olsun, babannnem Y kasım benim doğumgünüm olsun diyince acar amca Z haziran benim doğumgünümde olsun dedi. Ortalık şenlenmişti. Çünkü 34. haftamı tamamlamıştım. Z hazirana kadar burada kalmanın sıkıcı olacağını düşündüm. 1 Kasımdaki baby showerıma yetişmeye niyetliydim. En iyisi dedemin doğumgününü seçmek gibi geldi. Ama anneme bişi hissettirmedim. Hissettirmediğim için her nst ye bağlandığında kalbine daral geldi (her sabah ve akşam nst ye bağlanıyor, her gün değerler için kan veriyordu). Nstde değerler yükseldiği zaman boğulma hissi yaşadı. Ya acar doktor yokken doğuverirsem diye kaygılandı.


Günler böyle geçip giderken, salı sabahı çınar bebeğin odasını süslemeye başladılar, annem de ağlamaya başladı. O, son anda işlerin böyle olmasına çok üzülmüştü,her şey nasıl da iyi gidiyordu... Annesinin yanına gidecek bebek fikri göz yaşlarını bırakıvermesine neden oldu. Babam ve ananem çok üzüldü.

Yenidoğandan yer ayarlamaya çalışıyordu acar amca. Beklenen kuvözde kalmamdı. Şaşkolazlar gene yanılıyorlardı...

Odaya ameliyat kıyafetleriyle acar amca girdi. Seni doğuma alıyoruz dedi. (annemi bir kaç gün ameliyata alma ihtimaline karşı öğlene kadar aç bırakmışlardı, bu sefer açlık işe yarayacaktı.) annem o an bir ferahlık duymuştu, ha bugün ha yarın stresi sona ermişti. nst ye indiğinde sezaryenden yeni çıkmış kadınları görüyordu bas bas bağıran. gözü korkmuştu. ama doktor alıyoruz dediği anda hiç korku duymadı.

Babam işteyken doğuma alıverirler de yanında olmazsa diye çok korkuyordu. Neyse ki korktuğu olmadı. Babam ve ananem sıcacık sevgileriyle annemi ameliyata uğurladı. Hüzünlü bir ayrılış, müthiş bir beraberliğe dönecekti, anne baba Umut Ege, artık o kadar az kalmıştı ki...

Şimdi biraz annemi emeyim, doğum ve sonraki maceralarımla sizlerle olacağım.

Eee hadi iyisiniz, aranıza hoş geldim."



"Saat 10 gibi Acar Doktor seni alıyoruz dedikten sonra annem aşağıya indi. 10:15 itibariyle ameliyata aldılar. Acar amcanın artık korkma, anestezici amcanın burnuna oksijen vereceğiz (doğru muydu ki) sözleri en son hatırladıkları. Sonra ayılması, doktor Erkan amcayı görmesi ve kaç kilo diye sorması aklında kalanlar. Ayılırken canım oğlum demiş durmuş annem, babannem artık adın canım oğlum diyor anneme. Ve durmadan kaç kilo, güzel mi sorularını tekrarlamış, hiç birini anımsamıyor nerdeyse, oysa konuşurken kendini o kadar ayık sanıyordu ki.

Evet efendim 21.10.2008 tarihinde 10:30 civarında 2930 gram olarak dünyaya geldim. Beni 10 saat kadar küvözde tuttular. Sonra annemle muhteşem kavuşmamızı yaptık.

Bu arada halam odamı süsletmişti. Çok süslü bir odada oldu kavuşmamız. Annemin pek ağrısı sıkıntısı olmadı. Korktuğu gibi birşey değilmiş sezaryen.

Hastaneye 16 Ekim tarihinde yatıp, 27 Ekim tarihinde çıktık.

Bu sürede yaşananlardan anektodlar şöyle:

Doktor amcanın eline çiş, ananemin üzerine kaka yaptım. Çok eğlenceliydi.

Babamla asansörde kaldık. Doktor amcanın biri elinde tornavidayla, asansörde bebek kalmış paniğiyle bizi kurtardı.

Bir tane kasketim var, annem resmini koysun. Doktorlar bana karizmatik bebek adını taktı. Hatta odaya gelen bir doktor, bu bebeğin bir kasketi vardı, nerde diye sorarak ananemden kasketimi isteyip arkadaşına gösterdi. Kasket ve battaniye, nevresim takımlarım babam ve halam tarafından biz hastanedeyken alındı. Çok beğendim. Çok şık seçmişler...

İlk gece emdim. İkinci gün annemi korkuttum emmedim.Ama sonrasında hep emiyorum.

Doğduğumun ertesi günü annemin teyzesi beni görmeye geldi. Bana çok güzel şekerler getirmiş. Cumartesi günü Amcam ve Yengemle tanıştım. Beni çok sevdiler. Sonra teyzem A. perşembeden pazara bizimleydi."

11 Ekim 2009 Pazar

Mısır Patlağı

Bir haftadır uykuları bölük pörçüktü, uyanıyor, emmiyi reddediyor, ağlıyor, sonra emiyor lakin susmuyor, her zamanki halinden bambaşka bir Umut Ege vardı. Kurumdaki doktor yaş dönümüdür dedi (stres ve yaş sendromları iyi ki var da doktorlar yırtıyor:)) Cuma gecesi ağlamaları arasında bir baktım sol üst yan diş geliyor. Sonra baktım sağ üst yan diş de kabarmış. SOrunun anlaşılması bile mutluluk verici. Cumartesi sabah uykusuzluktan perişan halde oynarken bir de ne göreyin sağ alt yan diş çıkmış bile. Yavrucak 3 dişi birden çıkarmaya çalışırken uyuyamazmış da biz farkına varmamışız. Mısır gibi patlatıyormuş dişleri. Uykusuzluktan biterken dişi farkettiğim yetmiyormuş gibi beynimde bir lumba yandı, bu çocuğun bugüne dek beş dişi çıktı, beşini de ben gördüm. Hediye almaktan yırtmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa ben çocuğunun ağzının içine bakan anne mi oldum;)

Lumba, bizimkinin söylediği ilk kelimelerden (ikincisi de babba). Lamba yanar yanmaz lumba, uyanır uyanmaz lumba. Mahlasın Edison olsun çocuğum senin, ömrüm de lumba gibi apaydınlık. Ne zamandır anne diyor lakin doğrudan suratıma bakıp demediği için papağanlığına veriyordum (inek, ayna, rende vb. sen söyle ben tekrar edeyim ama sonra tık demeyeyim huyu var bizimkinde). Bugün gözlerimin içine baka baka anne dedi. Unuttum gitti Umut Ege, tüm uykusuz geceleri, hesabını sıfırladım.

Şimdiye kadar ateş, ishal eşlik etmedi dişlerimiza. Ama çok belirgin bir iştahsızlığı söz konusu.

Park yatağının hakkını vermeye başlamıştı. İlk doğduğunda yatağa enine de yatırsan boyuna da sığan oğlan, aytık boyuna yatırınca yeni yatak alın bana sinyallari verince büyüyebilen karyolalardan bakmaya başladık. Ben alttan bir de yedek yatak çıksın ki gerektiğinde odasında yatayım istiyordum. Büyüyünce de arkadaşı gelince orda yatsın:) Tepeye baktık, bu isteğim olmadığı gibi mevcut mobilya renklerinden de hoşlanmadık. Sitelerde istediğimiz tarz mevcuttu ama mobilyaların boyalarından emin olamadık. Biz de tanıdığımız bir marangoza sipariş verdik. Sonuçtan da memnun kaldık. Umut Ege de yatağını pek sevdi.



Yatağında resimlerini çekerken tay tay duruşunu da yakaladık.





Bu resimde köşede gördüğünüz siyahlık, Umut Egenin fotograf makinesinin merceğini mıncırıp koparmasından kaynaklıdır, modeminizin ayarlarıyla oynamayınız.


Bu arada Ankara çocukları 3 tekerlekli bisiklete binmiyor mu? Armada ve Cepa'daki oyuncakçılara baktık pek bir şey bulamadık.

7 Ekim 2009 Çarşamba

Nani naniiii, itfaiye geliyor.

Ö. teyze Umut Ege'ye yılbaşı hediyesi ce-e oyun zamanı diye bir kitap almıştı. Bayılıyor bu kitaba. Bir sayfasında itfaiyecileri soruyor, itfaiye arabasının arkasından buluyor bizimki. Oyuncak bir itfaiye arabası da var, ama merdiveni zarar verebilir diye emekleme çalışmalarının havucu olarak kullanıldı, kaldırıldı, hatırladığını sanmam.

Dün babannesinin yan evinde yangın çıkmış (çok şükür kısa sürede atlatılmış), insancıklar can bizimki itfaiye arabası derdine düşmüş. Araçlar sirenleriyle geldikçe kendinden geçmiş:)) Bir toplantı nedeniyle süt iznimi de kullanamadım, eve bir gittik ki, anneyi arayan yok. Keyif gıcırında, itfaiye arabalı gün sayesinde.

Bugün gittim ki vızıl vızıl, babannesi takılıyor günümüz sönük geçti diye. Çocuğum hergün itfaiyeyi nerden bulalım biz sana;)

Ayrıca burnumuza parmaklarını sokup durma, en azından dibine kadar, çok acıyor:)) Bugün yaptığın gibi damacananın pompasına parmağını daldırabilirsin. Bu anlattıklarımdan sonra gelenler bizde su içecek mi bir gözleyelim, heh he.

6 Ekim 2009 Salı

Umut Ege Doğumgünü Provalarında...



Herşey taklitle başlayıp sonra özünü buluyordu değil mi:)) Baş kopyacı Umut Ege, göz kırpmak ve parmaklarını şırklatmak (ne denir ki buna, oyun havalarında coşarken yapılan aktivite:)) öpücük yapmak - ama asla yanağa değil, boşluğa- favori taklitlerimizden.

Şimdi sırada annesinde gördüklerini doğumgününde taklit etmek var. Lakin annesininki kadar sürprizci dostları mevcut değil, hadi dostları edinse de asla harika moulex pasta yapan bir görümcesi olamayacak;) Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Umut Ege annesinin doğumgününe tanıklık etti. Sevgili arkadaşım N. nikahını bugüne denk getirince, bize de kokoş doğumgünü kutlamaları kaldı (facebookta resimleri gören arkadaşlar için minik açıklama). Ömür boyu mutluluklar diliyorum. Yıldönümü filan anlamam, partilerimde hazır nazır görmek isterim, bilginize.


Manevi dayımız ve M. teyzemiz bize kapılarını her zamanki gibi sonuna kadar açıp, Ö. teyze, Y. teyze ve M. teyze masayı donatırken biz Umut Ege ile Badem kedisini (dayımız sadece kuyruğuna izin verdiği için) kuyruğundan sevdik. Şimdi Umut Ege Badem'den korunurken yakında Badem'i kimler korusun Umut Ege'den gibi bir his oluştu bende, Umut Ege'nin bakışlarından.



Pişşşt, Annemin okuduğu kitabın resimli özetini buldum:)

İyi doğmuş iyi ki doğurmuşum.

2 Ekim 2009 Cuma

Sonbahar, seni seviyorum.

Elli bin şiir roman filan okudum yaprak dökümünü anlatır
Elli bin film seyrettim yaprakların dökümünü gösterir
Elli bin kere gördüm yaprak dökümünü
Düşüşlerini sürünüşlerini çürüyüşlerini yaprakların
Elli bin kere duydum ölü hışırtılarını kunduramın altında
Avucumda ve parmaklarımın ucunda
Ama yaprak dökümüne rastlamak yine de burar içimi
Hele bulvarlarda yaprak dökümüne
Hele kestaneyseler
Hele çocuklar geçiyorsa oralardan
Hele güneşliyse hava
Hele iyi bir haber almışsam o gün dostluk üstüne
Hele o gün sancımıyorsa yüreğim
Hele sevdiğimin beni sevdiğine inanıyorsam o gün
Hele o gün insanlarla ve kendimle aram iyiyse yaprak
Dökümüne rastlamak burar içimi
Hele bulvarlarla yaprak dökümüne
Hele kestaneyseler.

Nazım Hikmet.

29 Eylül 2009 Salı

Anne sütü nasıl arttırılır?

Yeni doğum yapan arkadaşlarım benden anne sütü nasıl arttırılır ip ucu istediler. Ben de dedim ki, yazayım da tüm internet alemi okusun:) Ben de tecrübeli anne oldum ya;)

Efenim altın kural, rahat ol, sütün gelir.
Sıvı iç süt olsun gerek ama yeter şart değildir.
Benim naçizane önerilerim :
Boza
Yeşillik
Kuru börülce
Süt (ama bizim oğlanda alerji yapınca kestim)
Kırmızı pancar
Patlamış mısır
Kemalpaşa tatlısı (tercihan hanımağa, rumeli gıda ürünleri, hi hi, teyze reklam bedelini reca edeyim:))
Tulumba tatlısı,
HEr öğünde farklı besinler, taze hazırlanmış olması tercih sebebi ama anne desteği olmadan zor iş.
Hergün bir kez tatlı yedim (bazen iki üç). Benim pilim çabuk bitiyordu, tatlı süt yapmadıysa bile enerji yaptı.
Erken doğum için öneriler, her gün ceviz mutlaka yedim, her hafta da balık. Bebeğin gazı olmasın diye hergün 1 bardak soda içtim. Yediklerimden gaz problemi hiç yaşamadık, ama duyduklarım bu yönde değil.
Bebek yetiştirmenin altın kuralı, her çocuk farklıdır, deneyerek doğrunu bul. Ama doğa dediğin şey mükemmeldir, hiç unutma, kendini bu yönde olumlu koşullandır.

27 Eylül 2009 Pazar

Neva - Umut Ege buluşması

Blog aleminin en gezgin bebeği ödülünü Umut Ege alabilir sanırım. Bayramda el öpmeye Dikili'ye gitti Umut Ege. Denize giremedi ama kumsalda emekledi. Özgürlük her yaşta özgürlük, git git bitmez bir emekleme. Bayram gezisinde Foça vardı, Foça'da asılı bayrakları gördükçe kendinden geçti.

Bu hafta da amcasının elini öpmeye İstanbul'a düştü yolu. Özgür Anne, Tekir ile saatler ayarlandı, bir boşluk bulunursa buluşulmak için. Cumartesi sabahı, bebek parkına gidildi, Su bebekle karşılaşırmıyız geyikleri arasında. Parkta bir ufaklık görüldü, aman da ne güzel yürüyor denildi. Kuşlara yem atan amca, uçan kuşlar ve Umut Ege'nin resmini çekmek istedi annesi. I- ıh, yüzünü alamadı tam. Diğer tarafa geçince bir de ne görsün. Senem karşısında:))) Annenin resimleri blogda yer almadığından Senem anneyi tanımamış ama, bakar dururmuş Umut Ege mi bu ufaklık diye.
Mısırdan paşa dedenin mirası çıksa gelse bu kadar şaşırırdım sanırım. Ufaklıklar birbirlerinden pek hoşlandı, anneler ve Neva'nın S. teyzesi ayaküstü bir sohbete daldılar ki sormayın gitsin. Bu arada ufaklıkların muhabbetine hayran yaşlı amca seyre doyum olmaz ama evden beklerler diye ayrılınca peşinden bakakaldı bizimkiler. Bir önceki kayıttaki resim o anda çekilmiş. İşte bunlar da diğer Umut Ege, Neva görüntüleri.




Gündemin yoğunluğu arasında Tekir, Özgür Anne ve İstanbul'daki diğer sevdiklerimizle biraraya gelemedik. Ama onlar için ayrı bir gezi düzenleyeceğiz en kısa zamanda...
Neva ve Umut Ege, hayatınız hep böyle güzel sürplizli olsun. Senem, tanıştığımıza sevindim...

Bu gezilerin her birinde de bir dişimiz çıktı. Önce sol üst (sol alt da erkenciydi) bugün de sağ üst patlamış. Lakin hep ben görüyorum bu çocuğun dişlerini:)) Oğluma diş hediyesi paşabahçeden harf kurabiye kalıpları aldım. Doğum gününde kullanıma almayı planlıyorum.

26 Eylül 2009 Cumartesi

Bebek parkındaki bu iki bebek de kim:)



Bakalım doğru cevabı kim verecek:))

15 Eylül 2009 Salı

Anne İş'te.

Ebru Şallıcığımda dinleyip, söylediklerinden etkilenmiştim Sabiha Paktuna Keskin'in . Tatildi, taşınmaydı, işe başlamaydı derken kitabı sipariş edip edinmem bugünü buldu. Lakin kitap bugün bitti. Ben beğendim kitabı. İşte bir iki püf nokta...


Çocuklukta yaşananlar hatırlanmaz ama hiç unutulmaz (s.19). Anadili kimden nasıl öğrendiğimizi bilmeyiz ama hiç unutmayız. Yabancı dili öğrenişimizi hatırlar ama unuturuz. Aslında ne mucizevi ve dikkat edilmesi gereken bir zaman dilimi geçiriyorum Umut Ege'yle.

Gelişmemiş bir yeteneğin zorlanması beyin gelişimini etkiler. Ders niteliğinde
yabancı bir dilin sözcüklerinin nesnelerle eşleşmesi çocuk beynini yorar (s.82).

Annenin işten gelince babaya biraz da sen ilgilen demesi çocuk anne bağlanmasını etkiler. Eşine yardıma gönüllü baba ev işlerine katkıda bulunmalıdır (s.75). Ben çocukla ilgileneyim sen işlerine bak bir türk toplumu klasiğidir. Tersine çevrilir umarım.

Çocuk ilk üç yaşında annesine düşkün olur, bu bağımlılık değil bağlılıktır ve böyle olması gerekir, bu bağlılığın örselenmemesi, geliştirilmesi sağlıklı birey için şarttır diyor kitap özetle.

Pek çok püf nokta kitapta. Mutlaka okuyun diyorum:))

14 Eylül 2009 Pazartesi

Kısır Hayalgücü

Basketbolcu İbrahim Kutluay ile eşi Demet Şener Kutluay, önceki gün minik kızları İrem'i eğlendirmek için Etiler'deki çocuk eğlence merkezi Mohini'deydiler.
Evliliklerinde dört yılı geride bırakan ve bu süre içinde iki kez anne olan Demet Kutluay, "Hayalini kurduğum hayatı yaşıyorum" diyerek mutluluğunu dile getirdi. Öte yandan Kutluay, kızıyla babasının çok iyi anlaştıklarını belirterek "İrem'in babasıyla arasındaki aşkı kıskanıyorum" dedi.
Ünlü basketbolcu da "İrem benimle daha mutlu sanki. Hatta bir yere giderken annesinin gelmesini istemiyor. Benimle yalnız kalmak istiyor. Ama benden daha çok çekinir" diye konuştu.


http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=26302&p=6&rid=4369

kadınlar, lütfen daha iyilerini hayal edin, potansiyelimiz var inanın...

13 Eylül 2009 Pazar

Alkış

Cumartesi Utku Ege'nin Vişnelik'teki doğumgünü partisine katıldı Umut Ege. İlk doğumgünü partisi. Doğumgünü pastasının da tadına baktı, yalandı. Biz doğumgünü kutlamasına kendimizi kaptırmış giderken, canlı performansta bir şarkı sona erdi.
Bizim masadan kimse sanatçıyı alkışlarıyla ödüllendirmezken, diğer masalardan kopan alkışa tek eşlik edense Umut Ege beydi:))

Bir alkış da benden sana canım oğlum.

10 Eylül 2009 Perşembe

İnek!:)

Resimli bir kitabı var, hayvanlar ve yavruları.
İnek sayfasını gösterip inek diyince inek diye tekrar etti dün bizimki. İnanamadım bir kez daha denedim, gene söyledi. Gündüz de babannesi ve dedesine bu tekrarı yapmış. İlk sözcüklerinden biri inek olan bir oğlum var:)

Umut Ege, anne diyeceksin çocuğum, bilemedin ennee olsun, anne süt ilişkisinden ineğe geçiş yok:P

Baba, lamba, inek:)) Bakalım nelerle devam edecek...

9 Eylül 2009 Çarşamba

Çocuğum neden uyanıyorsun?

Uyku düzeni gayet oturmuş oğlumuz son iki gecedir bir ila altı buçuk arası kalkmakta, mızırdamakta, sürekli emmek istemekte. Bir iki ay önce de gece uyanmaları başlamıştı fakat talebimiz oyundu, karşılık vermeyerek güzel savuşturduk. Şimdi ne talep ettiğini de bilemiyoruz. Diş mi? Pek sanmıyoruz. Özgür Anne de sabah maillerinde aynı şeylerden bahseder oldu (blogunda da tabi) bugün Yeliz de aynı durumdan bahsetmiş. Yoksa siz ufaklıklar ayrılık kaygısına mı kapılıyorsunuz, gece gece ayaklanıyorsunuz.

Ben küçükken annem gideceği zaman mızmızlandığımı, ama annem Milli Eğitim'e gidiyorum dediğinde sevgiyle yolladığımı çok iyi anımsıyorum. Eğitim'e verdiğim önem o zamandan belliymiş:) Bir de annemlerin çalıştıkları kasabada, annemin komşu hacı teyzeyle (Allah gani gani rahmet eylesin) fısır fısır konuşup onunla kaçma planları yaptığına dair bir iddiam var ki, nerden ne duydum da nasıl anladım hala merak ederim:)) Bak annecim, ben de küçükken böyle saçma saplantılara kapılmışım. Ananen beni bırakıp kaçmadığı gibi, kazık kadr olmama rağmen gelse de peşinde koştursam diyip durur. Anneler hiç bırakmazlar yavrum, en kötü ihtimal bırakmış gibi yapıp bir gözleri üzerinde olur. O nedenle sen bu akşam bi güzel uyu olur mu çocuğum, Ela ve diğer blog kardeşlerinle bir iş birliğin varsa onlara da söyle güzel güzel uyusunlar. Biz evdeyken aklınız nerdeydi çocuğum, o zaman uyansaydınız ya. Aaa kızıyorum ama uyuyun bakiiim!:)

7 Eylül 2009 Pazartesi

Anne İş'te...

Bir tam çalışma haftasını geride bıraktık. Umut Ege'nin babanne, dede ve bazen halasıyla keyfi gayet yerinde. Böyle olunca aklım onda kalmıyor. İşte olmak bana iyi geliyor. Benim görüşüme göre bir anne ilk altı ay mutlaka bebeğiyle olmalı (devlet buna ilişkin düzenlemeler yapmalı anlamında, anne sütü ile pek çok hastalığın önlenebileceği bilimsel veriyken, sen iki ayda dön 4 ay maaşını ödemeyeyim, ben sonra pahalı sağlık ödemelerini yıllarca yaparım hesabı bağdata bile gitmeden Ankara'dan dönse keşke), bizim durumumuzda katı gıdalara alışmamız 2 ay kadar aldı, 6 + alışma ayı evde geçirilmeli. 8. aydan sonra çalışan bir anne (kastettiğim bunun tadını almış, çalıştığı işte ürettiğini hisseden bir anne, zor koşullarda çalışan bir anne için aynı şey geçerli olmayabilir) bebeği için daha faydalı düşüncesindeyim. Bazen evdeki döngü içinde bitap düşüyordum. Belki yakınlarımda çalışmayan bir arkadaşım olsaydı, hissettiklerim daha farklı olabilirdi. Konuşmayı özlediğimi hissettiğim çok oldu. İş zamana yayılır sözüne çok inanırım. Şimdi yapmam gerekenler daha fazla, ama iyi hissettiğim için daha pıtır pıtırım. Sabah 7:00 gibi kalkıp yatakta emme keyfi, Umut Ege'yi, çantasını, kendimizi hazırlama ve 7:55 gibi yola çıkma. Babanneye Umut Ege'yi bırakma. Laflayarak işe gitme. İş yerinde neler yaptınız anlatsanıza dönemindeyim. Bu hafta başlayacak aktif çalışma. Öğle tatilinde arkadaşlarıyla hoşbulduk kahveleri sohbetleri. Bu öğlen iki çocuk annesi bir arkadaşımla, etrafta çocuksuzlar yokken çocuk muhabbetinin dibine vurduk:)) Tek çocukluluktan daha yorucu elbetteki iki çocukluluk;) 16 çıkış 16:30 eve Umut Ege'yle varış (Ankara, tek güzel yanın bu mudur, hem büyük şehirdeyiz, hem trafikten uzaktayız - çoğunlukla- ).Oyun, yemek, uyuma, ertesi günün hazırlıkları, bizim için yemek, onun öğle yemeğinin hazırlanması...

Keyfi yerinde olsa da yokluğumuz etkiliyor onu. Uykularında hissediyoruz bunu. Haftasonu gündüz uykuları o kadar kısaydı ki. Geçen hafta da gece uykuları daha da düzensiz. Bazen sabah gitmem diye bana sarılıyor, sonra babannenin ilgi çekici manevrasıyla hemen gidiveriyor. Bu 16:00 da çıkma işi harika! Keşke 3 yaşına kadar 1/2 ya da 3/4 çalışma, çalıştığın kadar maaş gibi uygulamalar olsa.

Bütün bunların yanında, Umut Ege büyüdüğünde kadınların üretmek istediği için çalıştığı (haneye ek gelir olsun, 20 yılım dolsun emekli olayım diye değil), bir ülkede yaşıyor olmasını da çok önemsiyorum. Ummadığı koşullar geliştiği için istifa etmeyi düşünen arkadaşıma da bunu söyledim. Ülkem için güzel hayallerim var. Bu hayallerin gerçek olması içinse benim ve ülke kadınlarının üzerine düşense çok yük.

5 Eylül 2009 Cumartesi

Biz de Kitubi'deydik:))

Bloglarda okuyorum, şu dergideydik bu gazetedeydik diye. Biz de Kitubi 'ye post olduk:)) Çok beğenerek okuduğum bloga konu olmak da pek hoştu doğrusu.

İlk çalışma haftasını geride bıraktık. Umut Ege beni (bizi) özlediğinin sinyallerini verse de, gayet uyumluydu. İş yerinde çok yorucu bir hafta geçirmememe rağmen, akşam dizilerin karşısında bayılayazdım resmen. Alışacağız umarım. Bu arada Türk romanı var olsun, ortalık uyarlamadan geçilmiyor. Hanımın Çiftliği'ndeki gibi dönem dizisi olması daha hoşuma gidiyor benim. Tez hocamla konuştum, tez çalışmalarım hızlanıyor, izleyip izleyeceğim karşısında uyuduğum bölümlerde olabilir tabi.

Umut Ege sekiz civarında uyuyor. 16:30 20:00 (16:00 da süt izni nedeniyle çıkıyorum işten) arasını altın saatler ilan ettik. Haftanın yarısında bu saatler arası bir 45 dakika uykusu da oldu (sekiz gene şaşmadı buna rağmen). Bu altın saatlerde baba eve gelmeden önce parka gittik ana oğul oynadık, baba gelince ailece yemek, sonrasında da 3 in 30 sloganıyla, Umut Ege'yi kikirdetme zaman dilimimiz oldu.

Direkler arası eğlenceleri yaptık, tef çalmadan önce mekanizmasını öğrenmek istedi bizimki;)


Neden abudik gubidik karakterler var da ibiş, nasrettin hoca, karagöz hacivat, keloğlan yok oyuncakçı raflarında?


Madem denize gidemiyoruz, biz de küvet keyfi yapalım dedik. İçine file gerip yarısını dolduramadığımız küvette dalga boyu hesabı bile yapabiliriz artık;) Bu arada duş başlığına bakıyor böyle hevesle:))


Nestle blogumuzu izliyor mu?:)) Belki izliyordur bir sepet çikolata gönderir bize:) Biz yeterince bitter aldık, mümkünse fındıklı antep fıstıklı olsun;) Tadına bile varmadan elinden alınınca ağlayan Umut Ege, tadını alınca ne yapacağız senle?






Çocuklar hiç ağlamasın öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler...