29 Mayıs 2009 Cuma

Daha dün ağzım şuradaydı, bir bulabilsem ah nerede...

Ağzını bir bulsa havucu yiyecek...


Canı isterse kendi başına oturabiliyor, biberonunu tutup içebiliyor ama canı isterse:) Genelde canı biberonun üzerindeki resimlere bakmak istiyor.





Uykudan kalkınca yemek yiyecek bir düzen oluşturmak lazım. Uykusu gelmeye başlayınca (gelince değil) yemek yemek çok zor geliyor, yemeyeceğim diye ağlıyor. Uykusunu almışken de kaşığı hızlı versene diye. Kıymadan hoşlanmadı, 10 kere denemeden bir yemeği sevmedi demeyin dedi gerçi doktorumuz. Hatta şu yemeği sevmiyor diye hiç söylemeyin dedi. Tavuk eti hoşuna gitti. Belki kıyma biraz irice gelmiş olabilir ağzına. Biraz daha allayıp pullayıp tekrar denemek lazım. Arttıra arttıra bir yumurta sarısına ulaştık. Kahvaltıyı 60 cc sütle sulandırın demişti doktor, o haliyle çok sulu oluyor ve genelde bitiremiyor. BEn daha az sütle, koyu bir bulamaç elde ediyorum ki pekmezi peyniri yumurtayı cevizi bir garantileyelim, anne sütü nasıl olsa emiyor. Gece uykuları tekrar düzene döndü, 1 ay önce 2 saatte bir kalkıyordu. Şimdi gecede bire indik tekrar.

Dün aşısını oldu, halasına gitti tunus mutfağından lezzetleri süt aracılığıyla tattı, aracısız üzüm yedi, pek beğendi. Mevsimi değil diye hain annesi tadımlık bıraktı.

Anne bu hafta Öznur'un bekarlığa vedası, Öznur'un kınası derken fink fink gezdi. Hatta kına çıkışı Orman Çiftliklerinde yat da geber yemeği yemeğe bile gitti. Bunu yapabilmek için 10 dakikada 120 cc süt sağdı bir gece önce (motivasyon motivasyon motivasyon, bugüne kadar bu kadar kısa süreyi bırak uzun sürede bu kadar süt görmemişti pompa, şaşakaldı.) Gerçekten emzirmek tempolu spora eş değer, çünkü sütü sağdıktan sonra bayıldım gittim.

Cuma akşamı anne baba umut ege alışverişe çıktılar. Umut Ege'ye ayakkabı, ve bilimum giysi aldılar. Lekelerle öyle başa çıkamıyorsak böyle başa çıkarız:))
Mavi'nin deneme kabinlerinde Umut Ege karnını doyurdu. Çoraplarını alışveriş merkezinin çeşitli noktalarından toplayıp, en sonunda pes ettik, çorapsız gezintisine devam etti.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Ben bir küçük Umut Ege'yim köşe bucak gezmedeyim...

Yeterlik sınavı geçince kendimizi gezmelere vurduk. Sabah çalışma planı yapmadan kalkmak değişik geldi:)) Bakalım görüşmeyeli beri neler yapmışız.

Cuma günü sınav sonrası doktora kontrole gittik. Doktor yeterliği geçmem sebebiyle beni biraz havaya soktu. İsveç'te bunlar için yapılan organizasyonlara kral bile geliyor Türkiye'de kaale alınmıyor dedi. Yeni beslenme planımızı verdi. Önümüzdeki ay görüşmüyoruz. Artık yumurta ve et yemeye başladık, salçasız ve tuzsuz pişmek kaydıyla evde pişen yemeklerden veriyoruz. Önümüzdeki ay bakliyata da başlayabiliriz.

Umut Ege'nin annesine benzerlik gösterdiği yanlardan biri uyurken akrobasi olimpiyatlarına katılması. Başlangıç pozisyonunu görüntüleyemediğim için en son düzgün yatışını çektim. Yatışa bu şekilde başlıyoruz.



Fakat yatakta bulduğumuz konum şudur:)) Gecenin ilerleyen vakitlerinde ayakların olması gereken yerde baş vardı, hem de yorganın altında, ayaklarsa açıktaydı:))



Cumartesi günü, uzun aradan sonra Mert - Umut Ege buluşmasını gerçekleştirdik. Sırayla ağlayan ufaklıklar arasında, eski uzun uzadıya sohbetler yoktu ama eskisinden keyifliydi herşey. Yeşim ve Faruk'a yeterlik şerefine ısmarladıkları yemek için tekrar teşekkür ederim. (Kaydı yayınladıktan sonra bunu yazmadığımı farkettim, büyük kayıp) Dönüşte babasının seslenişleriyle geldim ki ne görelim, poposunu dikip elleriyle manevra yapmak suretiyle erken emekleme hareketleri gösterdi bizim minik tırtıl.



Pazar günü de Nigar Teyzemize kırk uçurduk (yeterlik sınavına hazırlanan anne olunca, 7 ayda kırk uçurma merasimleri son bulmamış oluyor:)) Nigar teyze, Umut Ege'ye çıngıraklı bir top (tam da istediğimden bu kadar olur) ve bir traktör almış.
Zaten ya Umut Ege'ye ya bana biri bir hediye veriyor, fena alıştım ben bu işe. Bunalıma gireceğim bu durum sona erdiğinde;)

Yere de battaniyeyi serip bir kaç oyuncak daha verilince Umut Ege resimdeki gibi oynadı, biz de sohbet etttiiiik demek ne hoş olurdu. Lakin günün ilerleyen vakitlerinde bizimki yaygarayı bastı. Emzirmek fayda etmedi. Getirdiğimiz sebze püresini yememişti, onu tekrar ısıtamadığımız için kar etmedi. Neyse ki tecrübeli bir anne (Nigar'ın annesi) vardı da, ekmek anne sütü pekmez karışımıyla mutluluk yakalandı.
Dönüş yolunda da yaygarayı basan o değilmiş gibi Yasemin teyzesine kahkahalar gönderdi. Bu buluşmadan çıkan ders, kaşık maması vb. can düşmanın muamelesi yapma. Araştır, bir kaç tane kenara at, fink vakitlerinde kullan.

22 Mayıs 2009 Cuma

Başardık...

Evet, evet mutlu son. Yeterlik tamamdır.

Öncelikle uslu bir çocuk olup annesinin çalışmasına fırsat veren Umut Ege'ye,

Ödevlerim sırasında, şu ödeve ilişkin bilgi bu kitaptadır diyip yüzlerce kitabını bana tanıtan ve iyi notlar almamda katkı sağlayan, sorulara ilişkin tartışmalar yaparak ufkumu açan, yeterlik hazırlığında beni cesaretlendiren, yıldığım noktada azmimi arttıran, ufaklıkla ilgilenip bana çalışma zamanı kazandıran, hatta bazen mutfakta peri, kalbimde kocaman yeri var dedirten sevgili babaya

Yılların motivasyonu "sen yapamazsan kim yapacak"ı gene esirgemeyen, haftalarca bizi ağırlayan, yediğin önünde yemediğin arkanda, gülben ergen misali yaşa olmasın sıkıntı kafanda çalışma ortamı yaratan, anan baban hep arkanda duygusunu hissettiren anane ve dedeye

Sen çalış oğlun emin ellerde, püreleri tencerelerde, bekleriz onu pencerelerde diyerek destek veren babanne ve dedeye,

Kütüphane köşelerinde sürünmeden, "kahven yanında, teyze bulsun makaleleri anında" sloganıyla referans gösterebileceğimiz, karnıbahar yemeğinin tadı halen damağımızda olan teyzeye

Moullexlerle eneji, Umut Ege'yle ilgilenecek kimse olmadığında sinerji veren, sınav sonrası kutlama yemeğini hazırlayan halaya

SInav günleri moral motivasyoncuları kocaman teyze ve kuzen teyzeye

Sorularımla canlı yayında bağlandığım ve her daim detaylı cevaplar aldığım Eda,Aslı,Esra,Ali ve Recep'e,

Arkadaşlıklarının sıcaklığını bu süreçte her daim hissettiğim (cumartesi arkadaşım) Nigar, Mehtap, Yasemin ve Dilek'e,

İyi dilekleriyle beni mutlu eden sevgili blog anneleri Mert'İn annesi Yeşim'e, Ahmet'in annesi İlknur'a ve Neva'nın annesi Senem'e ,

Böylesi muhteşem bir kadroyla sözlü olduğum juri üyelerime,

Ve asıl önemlisi, böylesi zor koşullarda yılmayıp, fedakarlıklarda bulunduğum, azmettiğim, vazgeçmediğim için kendime çok çok teşekkür ediyorum

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Çocuğumun bir Dikili ağacı bile var.

Çocuğunun bir dikili ağacı olmayan annelerin aksine çocuğumun bir dikili(iki anlamda da :)) ağacı var. Umut Ege'nin Dikili dolaylarında bir incir ağacı oldu. Umarım tutar, umarım ikisi de tadından yenmez.


Havaların ısınmasıyla birlikte soyunduk. Ağa pozlarına devam ediyor:)) Çok terlemeye başladı. İnce giydirsem üşür mü, böyle giyinirse de olmuyor. Giy çıkar devam ediyoruz.



Geceleri çok sık aralıklarla uyanmaya başladı. Ben alıştım sanırım uykusuzluğa. Sabah yataktan kalkmayı başarabilirsem, günün geri kalanında çok uykulu gezmiyorum.

Baba,meme gibi tekrarlara başladı. Anne benzeri birşeyler ne zamandır söylüyordu, ama babanın benzeri filan değil kendisini söylüyor. NEymiş erkekler anne düşkünü olurmuş, peah.

Annesinin oğlu fotograf makinesi görünce kendinden geçiyor.







Kahvaltılar da başladı, günün en iştahlı giden öğünü şimdilik.

Jurim cumaya ertelendi, 2 gün daha heyecan devam edecek.

14 Mayıs 2009 Perşembe

Yemedim yedirdim, yemedi yedim:))

Koşturma Umut Ege ve sınav cephesinde devam ediyor. Çocuğun yediklerinden arta kalanı yiyen şahıs olarak Annelik alışkanlıkları geliştirmeye devam ediyorum. Umut Ege'ye pürelediğim elmanın kabuklarından çay, sebze püresinin kalanından çorba... Yoğurt mayalama konusunda oğlumun gözüne giremedim. Doktorun önerdiği gibi kısa raf ömürlü A.O.Ç. yoğurdu alayım bakalım ona ne tepki verecek dedim, 27 mayıs son kullanma tarihli kısa raf ömrüyle karşılaştım. Acaba daha minik paketlerdekiler mi kısa raf ömürlü, diğer marketlerde araştırmak lazım. Yaptığım yoğurdun tadına bakıyorum fena da değil ama, biraz daha çaba göstereceğim galiba.

Sebze püresini tazecik yapabilmek için haftada 2 gün pazar yapıyoruz. Şansımıza semtte hem perşembe hem pazar günü pazar var. Çıktım ben de sabah pazara, kadıncağızın biri satıcılarla anlaşmaya çalışıyor ingilizce. Satıcı bana, "abla bir ingilizce konuşsana" diyince (nerden anladıysa ingilizce bildiğimi, ODTÜ mezunları gibi 3 türkçe bir ingilizce de konuşmuyoruz ki:)) derdini anladık. Portakalları pek pahalı bulmuş (portakal değil de minicik demet semizotu 3 ytl olur mu? miniciklerdi neyse ki diğerleri gibi kart değillerdi.), sonradan öğrendik 3 haftalık Gabriel'in ananesiymiş. Türk damada gönlünü kaptıran kız yerleşmiş Ankara'ya. Gabriel'in ananesi de gelmiş kıza desteğe. Parka çıkarırız çocukları dedim, mümkün değil çok ufak bebek dedi. Bendeki el kadar bebeği sokaklarda büyüten Avrupa'lı imajı fena halde yıkıldı tabi:))

Umut Ege'yi çalışma odasına yanıma aldım. İki oyun biraz okuma devam ediyoruz. Ne bulsak da oynatsak çalışmalarında pilates'e başlattım kendisini:P YErlerde dolandı, biraz da kitapları inceledi. Ben evdeki kütüphaneye baka baka, sonra ala okuya güzel bir okuma alışkanlığı edindim, umarım bizimkinde de aynı süreç işler.






12 Mayıs 2009 Salı

Acaba yeterli miyim?

Yılın sorusu bu olsa gerek, öncelikle anne olmaya yeterli miyim, ikincisi yönetim bilimleri doktoru olmaya yeterli miyim? Sorunun ilkinin cevabını asla öğrenemeyeceğiz hatta bir ömür bunun muhasebesiyle geçecek, sınavların en eğlencelisi. O kadar olmasa da isteyerek yapıldığı için arada bunaltsa da istekle hazırlanan sınavın birinci etabı bugün 10 itibariyle başladı, 4.5 saat sürdü, fena da geçmedi. Haftaya çarşamba sözlü sınav, dananın kuyruğu o gün kopacak. Dün gece doğumdan sonra ilk defa 11 de yatıp 7:30 da kalktım (6 civarı bir uyandım gerçi alışkanlık:)) Baba, annenin sağdığı sütle Umut Ege'yi gece boyunca idare etti. Baba anne 3,75/4 üdür diyorum:)) Yılın en iyi yardımcı sınav adamı seçiyorum kendisini;) Gece 1.5 saat uyanık kalmış Umut Ege, sabah sonradan karar değiştirerek bana itirafta bulundular. Oğlum Hagigi diyerek (sınavda başarılar olarak yorumladım:)) beni uğurladı. İlk kez bu kadar uzun ayrı kaldık. Ek gıdalar, sağılmış sütler, babanne dede ilgisi durumu kurtardı. Ahval ve şerait bundan ibaret muhtaç olduğum bilgilerse kütüphanemdeki asil kitaplarda mevcut, ha gayret:))

< R S E S A A S SCT AS V Bunlar da Umut Ege'nin notları:))

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Stajyer anneler günü:))

Evet evet, anneler günüm kutlu olsun. Zamanın geçişinin ne güzel göstergesi:)) Ama bu seneki anneler gününü stajyer olarak geçirdiğimi düşünüyorum. Umut Ege, annem diye bana sarıldığında asıl kutlama gerçekleşecek. Annelerimiz en güzel hediye sarılıp öpmeniz derken uydurmuyorlarmış:))

Dün anneler günü sebebiyle midir bilinmez ayrı bir Umut Ege vardı. Türlü türlü kikirdemeler, oynamalar, ses çıkarmalar. Ayrıca 7:45 gibi akşam uykusuna yattı ki annesi arkadaşlarıyla gönül rahatlığıyla buluşsun. Gece de uzun bir aradan sonra 4 saat kesintisiz uyudu (günün anlam ve önemi üzerine konuşmalar yaparken dört saat kesintisiz uyuyabilsem diye dile getirmiştim, aman anne istediğin dört saat uyku olsun dedi sanırım).


Tüm annelerin günü kutlu olsun, ayrıca etrafımda daha da çok anne olsun;).

Bu aralar en büyük keyfi mama sandalyesinden aşağı birşeyler atmak. Gözlüğümü çıkarmak, ağzıma burnuma elini sokmaya çalışmak.

Stajyer annelikten çıkıp anne olmanın bir altın kuralı da lekeleri çıkarabilme sanatına vakıf olmaktır. Ek gıdalar benim yemek yedirme sanatsalımla birleşince lekelerle başa çıkmam gerekiyor. Granül sabun arkadaşı zaten maziye bıraktık, bebek deterjanlarına merhaba dedik. Ama onun etkili olması için de lekenin beklememesi lazım sanırım. Yoğurt yapımı ve lrke çıkarımı çalışmalarımızla yayında olacağız.

8 Mayıs 2009 Cuma

Oyunlar alemi.




Umut Ege artık kendi başına daha fazla oyun oynayabiliyor. Yere el emeği göz nuru, makinede yıkaması kolay battaniyemizi serip başlıyoruz dolanmaya. Kendisini yıldız sanan oğlum hem kendi ekseninde hem de kulesinin ekseninde dönerek, eksenini de eğik tutup 4 yaygara çıkarabilmektedir. (bu niye ağzıma girmiyor, sehpa nedeniyle dönemiyorum, döndüm ama geri dönmeyi beceremiyorum, beni yalnız bırakıp gitme ben kendi başıma oynarım ama sen de odada dur)

Babasıyla oynarken elektrik düğmelerini yakıp söndürmeyi öğrenmiş, şimdi düğmelerin yanından geçerken ayağını uzatıyor:))

Dün ana oğul ilk kez parka gittik ve ilk kez salıncakta sallandık. Ankara'da güneş pek yüzünü göstermiyor.

Bu arada sabah fotografları yükleyince gördük ki, baba oğul sabah keyfi yapmışlar, anneyi biraz daha uyuttuğunuz için ikinize de teşekkürler;)

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Giderek büyüyoruz.

Pazar sabahı güzel bir giderek büyüme (tanıştırma) kahvaltısındaydık. Mekanın kocaman avizeleri, herkesin kucağında sırayla keyif, duvarlardaki suluboya resimler ve salkım domatesler sayesinde Umut Ege de ağzı kulaklarındaydı ta ki acıkana kadar. Yanıma biberonla süt almıştım, biberonu da pek güzel ısıtmıştık. Ama ı-ıh. İç-mi-yor. Doğum beklenen tarihte olsaydı 2-3 derse gitmem gerekecekti. Beklenenden erken olunca sayı fazlalaştı. 21 Ekim'de Umut Ege doğdu, 29 Ekim'de ders yapılmadı, bir sonraki hafta dersteydim. Emzirip çıkıp, derse biraz geç kalıp, genelde bir sonraki emmeye yetişiyordum. Doktoru anne memesine benzer üç delikli biberon başlarından edinmemizi tavsiye etmişti fakat gene de korkuyordum biberona alışıp emmeyi bırakmasından (Dilek bu sıkıntıyı yaşadığı için aman ha diye uyarınca iyice endişeliydim). Bu nedenle anneanneye oyalayabildiğin kadar oyala sonrasında yetişemezsem biberondan içsin, babasının bu akşam sütü sağ bir gece dinlen tekliflerine (nasıl da caziplerdi) hayır diyordum. Dersler uzadığı zamanlarda, arada babaya bırakıp biryerlere gittiğimde biberondan süt içti. Fakat biberon olduğunda çok çok az içiyordu. Zaten alışmasın dediğim için üstelemiyorduk. İstediğimizi başardık, ama artık biberonla içsin dediğimiz noktada da o bu işten hiç hoşnut olmuyor (gerçi içindeki pekmezli su olunca, biberonu çekince ağlıyor, işine geldiğine göre demek ki.). Gittiğimiz yer eski bir Ankara konağı. Bölüm bol. Bölümlerden birinde karnını doyurup uykuya daldı. Sonra uyandı biraz daha oyalandı, mıkırdanmaya başladı biz izin istedik. Dışarı çıkıp arabasıyla güneş görünce gene uykuyu aldı, biz de sürpriz yapıp geri döndük birer çay daha içtik. NŞA, ne sıkıntılı durum denecek bu durum, o kadar da keyifli geliyor ki. Umut Ege ve sevgili dostlarımla vakit geçiriyorum. Onların rahatlarını bozma endişesi dışında hiç kaygımız yok, aksine keyfimiz var.

Efendim gelelim tanıştığımız şahsa. Üniversiteden beri kanki dört arkadaştan son yüzüksüz olan (ikisi evli biri nişanlı), bizi yeni eniştemizle tanıştırdı. Ettiğim en güzel kahvaltılardan biri, ekip giderek büyüyor. 2008- 2009 sezonunda ekibe 2 damat bir de ufaklık katıldı . Neşemiz bol olsun, onların mutlulukları da daim.


Eve dönüşte mutlu son, Umut Ege katı gıdalara sinsirim sistemiyle de uyum sağladı.

Dünün meyvesi deveci armuduydu, bugününki muz. Armut ve Muz sevme sıralamasında önde, peşinden elma ve havuç geliyor.

Yere battaniye serip oyun alanı yaptık. Sırtüstünden yüzüstüne de dönebildiğini, sehpanın altına elini sokup çıkaramayınca ağlamasıyla anladık. Fakat henüz canlı tanığı değiliz. Akşam el feneri ile duvara yaptığım el yansımalarını ve tiyatroyu izledikten sonra da vakitlice uyudu.

Bu sabah 2-3 kaşık sebze püresi ile sebze faslına başladık. Sebze püresi çok hoşuna gitti (ben de tadına baktım, çok lezzetli. Her gün taze taze yapar, kalanlarını ben yerim).

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Bozkır'a renk katanlar...

Yıllar önce konu başlıkları apayrı olmak üzere ben gene bir sınava çalışıyorum, ÖSS türkçe bu sefer. Paragraf sorusu, Ankara'da baharda kırk gün süren yağmurları anlatıyor, kırkikindileri. İlk defa duyuyorum bu terimi. Paragraf sorularını çözmemin ödülünü alıp üniversiteyi kazanıyorum:) Ve kırkikindilerin tanığı oluyorum, Beytepe'nin yeşilinde. Sonra Bahçeli'de kendi evim, sokağında öylesine güzel ağaçlar vardı ki, kırkikindiler beni apayrı mestederdi. Sonra kuruyuverdi Ankara, kırkikindi hayalleri kalakaldı. Ve gene bu sene, bir yandan Umut Ege Ankara'nın bozkırını bana yeşillendiriyor, bir yandan da kırkikindiler.

Akşamüstü kızlarla Yasemin'de toplandık. Ne zamandır Umut Ege'yi görmüyorlardı. Marifetlerimizi sıraladık teyzelere. Yerde battaniye üzerinde kendi kendine epeyce oyalandı. Evde de bu düzeneği kurmanın zamanıdır artık. Öznur davetiyelerini verdi, düğün resimlerinde ufak bebek görüntülerinden birini vermek için sabırsızlanıyoruz.

Efendim bozkır'a renk katanları bitirerek diğer konu başlıklarımıza geçelim.

Kabızlık problemimiz devam ediyor, doktorumuz en az 150 cc su içecek, muhtemelen sütünüz çok yoğun sorunu giderecek yeterli su alamıyor (daha önce daha sık emzeirin demişti) dedi. Su tek başına çekici gelmezse (ki gelmiyor), pekmezle karıştırıp deneyin diye ekledi. Bu uygulamayla 120 cc'ye ılaştık. Umut Ege her hangi bir sıkıntı göstermediği için beklemedeyiz.

Aldığım yeni bir önlük var, önü çepli ve muşamba, sil kullan yıka kullan, çok pratik tavsiye ederim. Yoğurt öğünleri için evde yoğurt mayalama çalışmalarına başladım, ilk deneme başarılı. Acemi şansı da olabilir;) Yarın pazardan sebze püresi için alışveriş yapmamız lazım. Ne arada geçiverdi bu ilk hafta.

1 Mayıs 2009 Cuma

Bak sen şu aktif dinamik heyecanlıya.

Artık eminim, iç basınç çocuğumu harekete zorluyor. Dün döndü, bugün de ayak parmaklarını yakalayıp emdi:))



Akşamüstü ODTÜ açık hava yormacası, ardından havuz haline getirilmiş küvette keyif, peşisıra da uykuya pat diye dalma.



Dün yeşil elmanın tadından pek hoşlanmamıştı, kırmızı elmaya döndük bugün. Yemek konusunda çok problem yaratmış bir çocukmuşum, annem yemek yiyeyim diye beni mahalledeki çocuklarla beraber yedirmeye çalışırmış ,mahallenin çocukları semirmiş ben bir deri bir kemik. Günümüze gelindiğinde görülmektedir ki, doğum sonrası kilolarımı nasıl versem diyen, tüm sebzelere bayılan (pek çoğunu çiğ tüketen), sağlıklı beslenme tutkunu bir kadın ortaya çıkmış o çocuktan. O zaman kuş geldi, balık çıktı , ham yaptı vb. demeden, istemiyorsan yeme annesi olmaya çalışacağız. Ama ne olduğunu beraberce göreceğiz:)) Mira'nın annesi de bu konuda bir yazı yazmış, www.miracik.com/index.php/category/beslenme adresinden erişebilirsiniz.