23 Haziran 2012 Cumartesi

Bebek Uyutma Yöntemleri Fotoroman


Sevgili NE, o kadar bebeğiniz var, ben iki tanesini uyutmakta zorlandığım zamanları biliyorum, nasıl başa çıkıyorsunuz uykularıyla. Bizlerle paylaşır mısınız?



Seve seve sevgili Sarıçizmeli. Ne de olsa bilhassa son 3-4 gündür çektiğin uykusuzluk dertlerini bir Allah, bir ben, bir de sen bilirsin. Geceleri sana hayrım yok bari tüyolarda olsun. Öncelikle bebeğinizin bizler gibi kendi kendine uykuya geçemediğini bilmelisiniz. O nedenle ona önce yastık hangi amaçla kullanılır öğreterek başlayın.


Ama bebekler yukarıdaki gibi havalı kitap cümlelerine pek aldırmaz. Kimsenin farkedemeyeceği şekilde yastığın arkasına saklanıp, dizinin ilk reklamı bitiyor, kaçırtma bana Mahidevra'nın harem bütçesini nasıl harcadığını okurum canına bakışı fırlatabilirsiniz.


Eğer denedikleriniz işe yaramadıysa sırada yatır kaldır yöntemi var.


Genelde anne yatağın üstünde durup yatır kaldır yapmadığı için başarısız olur. Bu püf noktaya dikkat.


Hala mı uyumuyor? Siz ufaklığın altını bir kontrol edin. Siz debelenirken size iyi geceler sürprizi yapmış olabilir yaramaz...



Hepsini denediniz gene uyumadıysa, sırada Ferber yöntemi var. Ona her gece aynı sözleri söyleyip odadan fıymanın zamanıdır, bir kahve iç bir Hürrem izle gel bakalım uyumuş mu?




 Hmm, bu yöntem Pepee'de işe yaramış. Bebe ve Şila ise cin gibi. Altın kural: her çocuk farklıdır. Bir düşünelim bakalım hangi yöntemi denesek?


Tabi ki geleneksel ninni yöntemi... Hıh Şila da uyudu. Bebeyi de uyutursam geliyorum sohbete...



NE hanım, NE hanıııım, A-aaa, bebeği uyuturken uyuyakalmış.

İşte bu da benim NE yi uyutma taktiğim, heh heee...

22 Haziran 2012 Cuma

Bu da bizim mutfak kuralları...

Alışveriş danışmanında okudum çok güldüm. Bunlar da bizim Müşerref'in mutfak kuralları.


Çay, Filiz Çay'la (başka markası eve girmemiştir) demlenir, 20 dakika içinde de tüketilir. Ama  çay kişi sayısı hesaplanarak demlenir. Gerekirse hemen taze demlenip sunuma hazırlanır. Ama çay asla ve kata ziyan edilmez. Uzun yoldan gece üçte bile eve gelince bir çay demlenir, onların deyimiyle "ilaç gelir", sonra uyunur.

Makarna pişirirken de ölçüleriniz kaşıkla bardakla olsa iyi olur. Çünkü bizde artan makarna bile asla çöpe atılamaz, ertesi öğün yenir. Yaşını hesapladığımda Kıbrıs Çıkarması dışında bir savaş görmüş geçirmişliği de yoktur. Ama herşeyini bırakıp göç eden annesinden gördükleri, yiyiniz içiniz israf etmeyiniz felsefesi genlerine işlemiştir. Hiç birşey atılmaz! Hatta salça yapımından artan su bile nasıl değerlendirilir çalışmalarında pişirdiği iğrenç tarhana çorbasını bile "napalım siz içmezseniz ben içerim" duygu sömürüsüyle bana kakalamıştır. Ardımızdan gelen yeni nesil bu numarayı yutmamış biz ana kız salça suyunu ziyan etmezken, uyanık kardeş karşımızda vişne suyu içmiştir.  Vişne suyu demişken vişne suyuymuş, hamburgermiş, pizzaymış dışardan almaya ne gerek vardır, annem onu daha temiz ve sağlıklı mutlaka evde yapardır.

Zaten öyle detaylı yemek yapar ki, ben de olsam atamam:) Yemek dediğin başında beklenerek pişer, koydum ateşe, geçeceğim şu köşe olmaz. Tepesinde beklenir kıvamını buldu mu iki tıkırdatma daha olmadan altı kapanır. Tablo gibi sofra kurulmalıdır. Ömrü mutfakta geçmiştir. Hatta bize misafirliğe gelen arkadaşının 5 yaşındaki oğlu "Anne Mustafa Amcam Müşerref teyzeme ceza mı vermiş neden hep tezgahın arkasında? diye sormuştur (yazlıktaki mutfak amerikan mutfak o nedenle orada hep tezgahın, kışlıkta hep kapının arkasında)".

Ayrıca altın kuraldır, malzemeden kısılmaz. Ya yapmazsın ya yaptınsa sekiz okka cevizi kurabiyeye katarsın. O yumurtası az erişte de erişte midir? Lor peynirinden börek olmaz, bulacaksın içinde eriyecek peyniri.

Mutfak evyesinin içinde meyve sebze yıkanmaz. Bir kabın içinde evyede yıkanabilir tüm bunlar. Mutfak tezgahının üzerini az önce çamaşır suyuyla silmiş olsan bile bir tabak içinde olmadan asla birşey koyma üzerine. Sen bu hain mikropları bilmezsin, nasıl da dolar onlar hemencecik ortalıklara...

Masaya çıkan şeyler kullanılmasa bile tekrar çekmeceye konmaz. Namusu kaçmıştır bir kere onların. Yıkanıp arınmaları gerek. Ayrıca o her tabağın içine koyduğu servis aletleri dekor değil, tabağına istediğin kadar koyman için. Daldırma tabağındaki çatalı ortadaki tabağa. Yemeyeceğin kadar asla alma. Hiç dokunmadım demen kifayetsiz. Ya çatalının ucu değdiyse? Zaten diğerlerini yediğin için tabağın kirli, o yemediğin nimet de o tabakla arkadaşlık etti kirlendi. Demin zırnık atmayan kadın tabak tabak kalan atar, günahına girme, yiyeceğin kadar ortadaki servis aletiyle al. Ben bu yemekleri beğenmedim dolayısıyla yiyeceğim kadar ve hiç alıyorum deme hakkı aile bireylerine sunulmuş bir hak değildir. Bizim evde pişen tüm yemekler BOĞAZINI DELMEZ YE yemekleridir.

"Yağsız bulaşık" diyip çalkalayıp çevirme. O kahve içtiğin fincan zaten ovulurken eskiyecek, ama bu tabakta erik yıkamış olman bile onun bir tur detarjanla dans etmemesi için geçerli neden değil.

Sakın o okunmuş gazeteleri ayakkabı boyamak vb. işler dışında kullanıp annemin mutfağına sokayım deme. Biz dört kişilik aileyiz gazete okumayı severiz, nerden baksan 40 parmak değmiştir üstüne. Üzerinde ekmek kesilmez, tezgaha serilip ıspanak ayıklanmaz. Ekmek kesmek demişken ekmeği ellerinde parçalamayı düşünmedin inşallah. Ekmekler ekmek tahtasının üzerinde TSK'nın subay alımında belirlediği kriterlere uyum sağlayacak en ve boyda kesilmelidir. Ispanak  filan ayıklayacaksan  al baakim şurdan bir tabak ya da temiz bir poşet içine soy sonra çöpe dökersin. Bu arada sen o gazeteyi bakkaldan alıp geldikten sonra ellerini yıkadın değil mi? Çok anayasa kuraldır paradan sonra el yıkamazsan külahları fena değişirsiniz demedi deme. Hooop bir saniye o ıspanağın köklerini nereye atıyorsun? Ispanaklı el açması börekten sonra ıspanak kökü yemeği pişecek onlarla, müsrif yaratık seni.

O sokakta gezdirdiğin el çantasını da çıkar bakalım bizim hijyen alanı mutfaktan.

Yoksa sen kabuklu diye o muzu yıkamadan mı soyup yedin? Kabuklardan değdi ellerine kimyasal tüm artıklar, koooş çabuk bir acil servis bul, müdahale al. Tabağındaki o portakalı da önce yıka sonra soy da ye,  devlet acil servisten fark alımını kaldırdı diye bu kadar da ferah olunmaz ki canım!

 Kendimiz yiyecek olabiliriz, herşeyin zerafeti var. O mantı minik bükülsün, sarma kurmay sınavına girecek hem serçe parmak kalınlığını geçmesin, hem kart yaprakla sarılmasın hem de çok pişmesin amanın dikkat!

Sen aktardın mı tencereden saklama kabına yemeği, hassas ölçümünü yaptın mı o saklama kabının? Bak tam soğumadan buzdolabına koyup da bakteri ürettirme. Söyle Mustafa'ya o yatmadan önce koysun dolaba. Ayrıca buzdolabının kapağına süt ve süt ürünü sakın koyma. Kapak daha çok dışarıyla temas eder çabuk bozulurlar orada (ev ekonomisi dersi aldılar da gıda mühendisliğindeki stajını anımsayamadım ben anlattığı anılarından).  Ve de yiyeceğin kadarını ısıt.

O az önce ısıttığın yemeği yerken döktüğün kırıklar var ya. Onlar evin diğer odalarına sağlanan vizesiz gezi imkanlarına bayılırlar. O nedenle onların eve yayılmamasını sağlamak senin en birinci vazifendir. Bu kırıklar minik süpürgeyle toplanmayacak kadar yayılmış, ve daha da vakim olmak üzere süpürgenin çalıştırılabilir olduğu saatlerin sonuna doğru geliniyor olunabilir. İşte bu ahval ve şerait altında bile süpürgeyi hemen kapıp o kırıklar temizlenmelidir. Muhtaç olduğun kudret sen süpürgeyi yaparken ağır ateşte pişmekte olan az şekerli kahvende mevcuttur.

Kavanozundan aldığın turşuymuş, reçelmiş servis çatalı kaşığıyla tabkalara aktarılmış bile olsa sen servis tabağında kalanları asla kavanozlara geri koyma. Onlar avrupa gördü artık, beğenmezler kavanozlarını.

Kafasını hijyen konularına yora yora yeni gelişmelerle de bizlerle oluyor annem. Ve ben şuna bayıldım: çay tabaklarını hepsini ayrı alıyoruz ve herkese ayrı bir çay tabağıyla çay servis ediyoruz. Böylelikle acep bu kadın mutfakta bizim bardakları karıştırmış olabilir mi sorusunu konukların aklından siliyoruz. Hem belki konuklar da bu uygulamayı benimsiyorlar, biz de onlara gittiğimizde aklımızı dedikodulara daha rahat verebiliyoruz;)

Öperim Ferreşüm'cüm.

18 Haziran 2012 Pazartesi

OİP de kimmiş? Kutukafanın hası bizde:)







Seni seviyoruz, OİP:)

16 Haziran 2012 Cumartesi

Makaron Öğünü - Fotoroman


A-aa bir kutu buldum ne acaba?




Sabunumu yiyeli çok oldu, biraz da şunlardan mı yesem?



Bir bakalım etrafta kimse var mı?


Kimse yokken hızlıca  yutuşturayım.



Yediğim tarafı arkaya döndürüp yenmemiş süsü vereyim.


Eyvah yakalandım, annem!


Ben pek sevmiyorum bu iri bonibonları, sen yer misin anne?




Sen söyledin di mi anneme!



14 Haziran 2012 Perşembe

Sabun Öğünü - Fotoroman



Benim babun olarak isimlendirdiğim şu sabun yenir mi acaba. Annemleri yerken görmedim. Kesin yenmiyor. Zeytinyağından yapılanları da var bunun yemesi daha sağlıklıdır onların. Ama neyse ben lüzümsuz herşeyi ağzıma sokmak üzere kodluyum azıcık kemireyim şunu.
Ya da yemeden önce çok söz dinlermişim ayaklarına yatayım. Anneeeee bu babun yenir mi?
Yenmez Nehir Ece... Al bir tane daha vereyim tık tık birbirine vur.
Anne içim bayıldı, hiç zevkli değil bu oyun....


Sadece bir ısırıııık.
Olmaaaaaaaaaaaaaaaaz Nehir Ece....


Ben de gizlice yerim ne yapalım...


6 Haziran 2012 Çarşamba

Bizimkiler ve üç teker...

Konu bisiklet olunca dayanamadım. Bir Dolap Kitap  "Facebook sayfasında oluşturacağımız “Şuşu ve Üçtekeri Fotoğraf Etkinliği” adlı albümde yayınlayacağız." etkinliğine katıldım.





Ama konu bisiklet olunca seçmelere doyamadım. İşte anılarımızdan 3 teker kareleri...








4 Haziran 2012 Pazartesi

Keçicik ve Oğlak

Bir güzel ülkede bir kara keçicik varmış. Birgün planlamadığı(istemediği) bir bebek beklediğini öğrenmiş. Ormanlar beyi demiş ki, sen doğur biz bakarız. El mahkum doğurmuş oğlakçığı vermiş Ormana. Hangi annecik ister ki yavrusundan uzak olmayı. Yanmış yanmış kül olmuş keçicik. O yana dursun söndürülmez yangınlarda biz varalım oğlakçığın yanına.

Kedi önde Kınalı Keklik arka çarprazında...

Orman her zaman iyi bakamazmış bakarım dediklerine. Kimi zaman kediler koyarmış kınalı kekliklerin yanına. Bazen haberi olmadan da gelirmiş kediler kınalı kekliklerin yanına. 26 kedinin bir olup yavru bir kınalı kekliğin peşine düştüğü zamanlar da olmuş. O durumlarda da Orman'da doğa kanunu geçerliymiş hukuk kanunu geçerli olacak değil ya...


Kimi zaman kuş sütüyle beslemiş Orman baktıklarını ama büyümüşler hep bir yanı eksik kalmış bakılanların. Güzellikleri nitelikleri bir işe yaramadan bir kafesin arkasında yitip gitmiş...


İşte bu Orman'a doğmuş bizim oğlakçık. Sağa dönmüş keçiciği aramış sola dönmüş keçiciği aramış bulamamış. Annesinin sıcaklığından süt içmek istemiş. Bulamamış. Orman ona büyüme küpü, inek sütü vermiş. Herkesçikler kafesler içindeyken o çimenlerde gezmiş dolaşmış. Orman ona diğerleri gibi bakmamış çok ama çoook sevmiş.


Hatta başka sevenleri de olmuş oğlakçığın. Pek ama pek sevilmiş.


Ama yetmemiş bu sevgiler ona. Anacığının sevgisini aramış. Büyümüş hırsından gitmiş bir Anadol kemirmiş.


Sevgisiz büyümek ya Anadol kemirtir ya Anadolu.

Anasından ayrılıp bakılan bir oğlakçıkken bile ne hüzünlü bir öykü bu böyle.
Hangi anne ister ki, hamile kalsın da gitsin aldırıversin söyle?



3 Haziran 2012 Pazar

Deniz olunmalı oğlum...

Oğlumla ve teyzesiyle Deniz olmak üzerine bir çalışma yaptık...


Denizin üstünde ala bulut
Yüzünde gümüş gemi
İçinde sarı balık
Dibinde mavi yosun

Kıyıda bir çıplak adam
Durmuş düşünür
Bulut mu olsam gemi mi yoksa
Yosun mu olsam balık mı yoksa

Ne o ne o ne o ne o
Deniz olunmalı oğlum

Bulutuyla gemisiyle balığıyla yosunuyla
Bulutuyla gemisiyle deniz olunmalı oğlum