28 Mart 2011 Pazartesi

Bir Ay Geride Kalırken...



Zaman, hızlı akan zaman. Bir ay geride kaldı bile. NE emme işini kıvırınca ilk günlerdeki gibi aman Allahım bu ne dedirtmiyor. UE, NE’ye çok daha fazla alıştı. Günler ilk günlere göre çok kolay. Ama 2.5 yaş aralı iki çocuk oldukça zor. 40 çıkıp da yalnız başımıza kalınca işler hiç de kolay olmayacak gibi. Yazı anneanne dede yazlığında geçirmeyi planladığımız için bakıcı işini ağırdan alıyoruz. Dönüşte UE’nin kreşi ve bakıcı ayarlamaları gündemde olacak.

UE, iyice bir dillendi, çocuk oldu. Fırsat buldukça başbaşa oyunlar oynuyoruz. Geçen kepçeleriyle oynarken “Anne, benim kepçemin poposundan neden kırmızı kepçe gibi (evin karşısındaki inşaatta çalışan kepçe) duman çıkmıyor diye sordu”. Egzos için hoş değerlendirme:) Pırt yaptığında da kokulu matkap diyor;) Ona canımın içi diyorum. Sırf ona dememden mest olmuş ki dedesine anlatmış ben annemin canımın içiyim diye. Şimdi ne fırtınalar kopuyor içinde kim bilir. Belki de ancak 2. evladı olduğu an anlayacak bir anne baba iki evledını da engin sevgiyle sever.

Geceleri NE ağladığında o kadar zor geliyor ki uyanmak. Ama sonrasında bir öpünce, güç artıyor bünyemde. UE’ye göre gece uykuları daha parçalı NE’nin. Bilhassa gecenin 2. yarısında.

15 Mart 2011 Salı

Birdenbire...

UE'ye hiç ayakkabılarını kendin giy çalışmasında bulunmadık. Dün birden bire ayakkabılarımı ben giyeceğim dedi. Ve yıllardır ayakkabılarını giyermiş gibi, bir kerede giyiverdi. Bardaktan su içme de böyle olmuştu. Gizil öğrenim nasıl birşeyse...

Bu aralar bir de koku meselesine takıldı. 21 Şubat akşamı mısır kavurgası yerken, mısır kokusuna bakacağım diye ağzımın içine düşmesiyle başladı. Herşeyi koklamak istiyor bu ara. Bu akşam babasının kahvesini kokluyordu en son.

Hep NE yazacak değiliz ya, bunlar da UE'den sıcak gelişmeler.

14 Mart 2011 Pazartesi

Yarım Ay Geride Kalırken...


İki hafta önce bu saatlerde, ilk emzirmelerimi yaşıyordum NE ile. Sabah olmuş, akşam gelmiş koşturmasında anlamadan geçen yorucu 15 gün geride kalmış. NE günden güne daha bize alışırken, abisinin halleri birgün güneşli birgün kapalı. Dün NE'yi göbeğine geri koysunlar diyordu, bugün yarım saat kadar kardeşiyle oynadı. NE de bu oyun faslından pek memnundu. İkisinin bu halleri tüm yorgunlukları unutturuyor. 3 kişi, 2 çocukla anca başa çıkıyoruz. Tek başına çocuklar büyüten Türk annelerinin önünde saygıyla eğiliyorum.

Ben çok iştahlıyım. +7 kiloda takıldım kaldım bu nedenle. Roka isteğim bıçak gibi doğurur doğurmaz kesildi. Ödemlerim oldukça gitti. Şrek ayaklarından insan ayağına döndü ayaklarım. Lakin, yüzüğüm hala parmağıma girmiyor, hamilelik öncesi ayakkabılarımı giydim fena sıkıyor. Sanırım daha gidecek ödemler var (inşallah, inşallah, yoksa halim nice olacak).

Emzirme fasılları için romanlarımı seçtim. Yatak odasına tv de edindik en sonunda.

Dün kardeşi UE'ye oyuncak getirdi. Panora'dan almış hem de;)

Gündüz NE uyurken, uykum gelmiyor. Gece tam benim uykum gelince de onun emesi geliyor. Altın kural budur değil mi?

Cinler bu sefer pek uğramadı, ya da koşturma hallerimizi görüp kaçıyor da olabilirler arkalarına bakmadan.

Günler geçerken aşırı yorucu, ama dönüp bakınca da pek bir hızla geçip gidiyor...

12. Gün Doktor Kontrolü.

5. günde hastanede yapılan doktor kontrolü sonrası, kendi doktorumuzun 10. günde gelin çağrısına hava muhalefeti nedeniyle uyamayınca 12. günde kontrole gittik.

UE’de doktorumuza 1 yaş sonrası gitmeye başladığımız için, ilk ay tavsiyelerini dinledik doktorumuzdan. İlk 2 hafta kan şekerinin düşmesi olasılığına karşı, bebek her istediğinde emziriyoruz. Ama 2 haftadan sonra, aralıklar veriyoruz ki (aralar 2 saat gündüz), emdiğinde yağlı süte erişebilsin, midesi büyüyebilsin. Yağlı sütün hazmı daha uzun süreceği için kan şekeri de daha dengeli oynayacak. 3. haftada başlayıp 3. aya kadar süren kolikler olabileceğini de belirtti doktorumuz (umarım olmaz). Aralarda oyalamak için piş pişliyoruz, emzik verebiliyoruz. Emziği sadece uyanıkken oyalamak için öneriyor, uykuya dalması sırasında kullanmanın emzik düşünce uyanmalara ve uyku bozukluklarına yol açabileceğini vurguluyor. Bir de 2 haftadan sonra emzik verilecekse başlanmazsa kabulünün zor olacağını dile getirdi, ki bunu UE’de deneyimledik.

Koliklerle başa çıkabilmek, uykusuz gecelerimin sabahı sensin diyebilmek, ileride bebeğin biberona alışmasına altyapı hazırlamak için, günde bir kere biberonla biri bebeği beslesin anne uyusun önerisinde bulundu (anne dostu doktor;)).

NE’nin göbeği 9 martta düştü. 11 martta da ilk banyosunu yaptı. UE ağlarken suyu görünce susan bir çocuktu. NE’nin banyosu da yaygaralarla geçti. Baş yaygaracı NE

10 Mart 2011 Perşembe

Doğum Sonrası Günler...

Doğumun peşi sıra ilk emmesini yapan NE, ne yazık ki ilerleyen saatlerde pek başarılı olamadı. Hemşireler gelip kolaylıkla tutmasını başarırken, ben oldukça başarısız kalıyordum. Hemşireler, ilk bebek herhalde dediler durumu görünce. İkinci diye cevap verince, ilki emmedi mi diye sordular. 20 ay emmesini söyleyince, emer emer diye moral verdiler, ne desinler:))

1 gün geçti toplamda 3 saat uyuyamadım, habire emmek istiyor başaramadığı için. En sonunda pes ettim, mama verdiler ve kesintisiz bir 4 saat uyuduk ana kız.

Bu arada tutturacağım diye çabalarken ciddi çatlaklar ve yaralar oluştu. Hiç istemediğim halde krem de kullanmaya başladım. Çok övülen bir kremden ben pek sonuç göremedim gerçi.

Ağrılı, emdi mi emmedi mi kaygılı bir hafta sonunda, aşağı yukarı başardık emme işini. Tecrübeli anne olmam, panik olmamamı sağladı. UE’de de 2. gün hiç emzirememiştim. Bunu düşündüm. Geçen sefer nasıl oldu gene olacak diye kendimi rahatlattım. Yememe içmeme dikkat ettim. Baba, uyku konusunda bana destek oldu. Emzirme kolduğunda sallana sallana uyuttu NE mızıktıkça.

Emme faslında işler kötüden iyiye giderken, abi kardeş faslında iyiden kötüye gitti. UE, kardeşini ilk gördüğünde biraz afallamakla birlikte çok olgun davrandı. Getirdiği hediyelere bayıldı. Ama günler geçtikçe, onun battaniyesinde ben yatacağımlar, arı gibi vız vızlamalar, kardeşinin beşiğini kaşla göz arasında hızla sallamalar, arada şaplaklar, kardeşini böbannesine göndermek istemeler (eve yardıma gelen teyzemiz ben götüreyim dediğinde ona izin vermiyor, gidecekse gene tanıdık birilerine gitsin de geri alabilelim:))…

Kardeşi ayaklarının arasında UE’ye çukataka getiriyor. Bu fasıllar pek hoşuna gidiyor UE’nin. Kardeşi ağlayınca abisini görmek istediği için ağlıyor. Ya da NE de abisiyle dışarı gitmek istediğinden ağlıyor. Ama ağlayarak birşey istenmeyeceği için gidemiyor zavallı NE (ne mesaj kaygılı anneyim:)). Kardeşinin beşiğini hızla sallamazsa, kardeşine kremini sürme hakkını kazanıyor UE. 3 kişi iki çocukla zor başa çıkıyoruz. Bir cümbüştür gidiyor evde. Ama arada kardeşini bir muhabbetle seviyor ki UE, herşey siliniyor. Ben en çok emme faslında zorlanırız diye düşünüyordum. Dişleri yok birşey yiyemez altyapısı işe yaramış. Bu konuda hiç araz yok. Hatta NE ağlıyor emzir bile diyor. Kardeşinin dil çıkarmasına pek bozuluyor, abilere dil çıkarılmaz diye uyarıyor NE’yi:)) Hem meşakkat hem eğlence bir arada geçiyor günler.

Bu arada UE 3 tane arka azısını çıkarmış, ben farkedesiye. Pınar çocuk sütünü pek sevdi. İçiremediğimiz sütü içirmeyi başardık, süt içmeyen çocuklara önerilir.

Pazartesi günü dikişlerimi aldırmak için doktora gittim, araya bir de Armada sıkıştırdım. Evden minik kaçamak iyi geldi. Ama 2 çocukla bu lohusalıkta pek cin ağırlayıp evden kaçabilecekmişim gibi görünmüyor.

Ankara’ya ne zamandır yağmayan güzel kar, benim üşütmemin risk olduğu döneme denk geldi. Camdan izledim bolca. Beyazlığı pek iyi geldi.

Şimdilik haberler böyle.

Gelişmelerle burdayım…

Yayın giderse diye http://saricizme.wordpress.com/ adresine de yedekliyorum.

7 Mart 2011 Pazartesi

Bir epidural sezaryen hikayesi.



Geçen hafta bu saatlerde (28 Şubat 2011), yatakta heyecandan fır dönüyordum. Şimdi bir haftalık kızımı uyutup ekran başındayım.

Uykusuz gecenin sabahında erkenden kalktım ki kahvaltımı vakitli edip, 12 de başlayan doğum yasakları öncesi bir de öğle yemeği yiyecek zamanım olsun. Sabahımı Senem'in sürpriz mesajı renklendirdi. Kuvvetli bir kahvaltı sonrası, ananenin yemek hazırlıkları (UE'yi 2 gün idare edecek bi sürü çeşit yemek pişti), babası ve UE'nin sabah gezintisi, internette surf, bir güzel duş, doğum sonrası için hazırlanan sütlaçtan tırtıklama, rokalardan son demetleri yutmaca, kuru erik ve kayısı pestillerinden meyve suyu hazırlanması, hamile halle son türk kahvesi keyfi sabahı doldurdu. Öğle yemeğinden sonra doğum yasakları da başlayınca vakit iyice geçmez oldu.

Valiz son kez kontrol edildi. Kameranın fotograf makinesinin pilleri şarj edildi. UE'ye NE'yi doktor karnımdan çıkarsın mı diye sorulup, çıkarsın cevabı alınınca, o zaman biz hastaneye gidelim dendi:).

4:30 gibi UE'yi hazırladık, böbannemize gidip H. dedesine teslim ettik, karşılığında böbannemizi aldık. Hastaneye ulaştık. Anneanne, dede, teyze evdeki son hazırlıkları yapıp hastaneye ulaştı. Saat beşte odamıza yerleştik. Bende aşırı bir heyecan biraz da korku vardı. Hemşire glip gerekli hazırlıkları yaptı, bebeğin eşyalarını aldı. Bu sırada babanın lise arkadaşı B. Amca da ekibe katıldı. Bende aşırı bir uyuma isteği vardı, sanırım gerginlikten.

Prof Doktor Necmettin Ünal'ın gelmesiyle bendeki heyecan doruğa fırladı. Bir epidural korkum hep vardı. Acar Bey'in açıklamalarıyla ve babanın da ameliyata girecek olmasıyla ikna olmuştum. Necmettin Bey, kaygım var mı sordu. O da rahatlatıcı konuşmalar yaptı. Yapacağı her adımı önceden aktaracağını, rahatsız olduğum ya da kaygım olan bir durum olduğunda hemen bildirmemi istediğini söyledi. Kedi gibi sırtını kamburlaştırma faslını beceremedim. İlk denememiz başarısız oldu. İkincide başardık. Ama başardığımız hemen anlaşılmıyor, o bekleme süresinde başarısız olursak genel anesteziye dönebileceğimi söylemesi bendeki heyecan ve paniği arttırdı. İnsanın bir duruma kendini hazırlaması kötü. Bu arada epidural hakkında hiç araştırma yapmamış olmama sevindiğini, internette çok yanlış bilgiler olduğunu ifade etti. İğnenin giriş yönüne göre önce bir tarafta belirtilerin başlayacağı bilgisini verdi. Benim sağ ayağımda ısınmayla başladı belirtiler. Yarım saat içinde işlem tamamdı. Bacağımda hem doktor hem baba test yaptı. Ben aaa, hissediyorum dokunuyorsunuz diyince, morartılara bakarsın sonra dedi. Ciddi bir cimdikleme testinden benim sadece hissettiğim dokunma idi. Ama işin ucunda kesilmek olunca ben hissediyorum da hissediyorum yırtınmalarında bulundum. Bir yandan tansiyon takibi yapılmaya başlandı. Tansiyon düşmesi istenen bir durum, ama kontrolsüz düşmesi istenmeyen bir durummuş. Bu arada gelen telefonlara baba cevap vererek doktorumuza sekreterlik yaptı. Çok esprili, aşırı rahatlatan bir doktor Necmettin Bey, kadın doğumcunuzdan ısrarla isteyiniz.

İşlem sonuna doğru Acar Bey geldi, aşağıda görüşürüz diyip ayrıldık. Aşağı inerken ben göz yaşlarıma ve titreyen bacaklarıma hakim olamayacak kadar gergindim. Aşağıda baba, ameliyata hazırlanmak için bizden ayrıldı. Ameliyathanenin soğuguyla yüzleşince dayanılmaz bir mide bulantısı ve kan çekilmesi hissi başladı. Bildiğiniz ani tansiyon düşüşü. Doktora bildirince, bunun olabileceğini söyledi. Bir ilaçla bu hisleri giderdiler. Yoksa ayık olmak işkenceye dönüşecekti. Acar Bey geldi, peşi sıra da baba. NEcmettin Bey fotograf makinesini aldı, baba kamerayı. Necmettin Bey babaya düşüp bayıldığınız anı çekeceğim diye takıldı. Esprilerle beni kesmeye başladılar:)) Bu sırada iki fotografımız var ki beni çok güldürüyor. Acar Bey ciddi bir ifadeyle kesme işlemine başlamış, biz ana baba Necmettin Beye sırıtıyoruz. Bir de Acar Bey büyük bir kuvvetle ters gelen bebeğimizi çıkarmaya çalışıyor babayla biz gene gülüşerek poz veriyoruz. Çok kısa sürede bebek çıktı. Çok pembe bir bebek. Ve ben aaa pek de minikmiş dedim, Necmettim Bey nerden bildiniz dedi. Evdekinden:)) UE nin yanında pek minik. Kendileri 3750 grammış oysa ki. Acar Bey bebeği bana gösterdi, sonrasında kontroller için doktorlar aldı. Bu arada rahim dışarı çıkmış, tekrar yerine yerleştiriliyormuş (tüm operasyonlarda mı yapılıyor, bebeğin duruşuna ilişkin mi bilemedim), ameliyatın başından beri hissettiğim baskı dayanılmaz boyutlara ulaştı. Necmettin Bey ameliyatın sonunda 3 dakika kadar beni uyutacağını bunun 12 saatlik uyku gibi geleceğini başında söylemişti. Surat ifadem değişince, fotograf çekmek dışında yapabileceklerim de var istersen uyutayım bebeği bir kere daha gör diye bekliyorum dedi. Ve bu kısmın en sevimsiz kısım olduğunu vurguladı. Ben dayanmaya çalıştım. Poposunda minik bir kesi olduğu için uzun sürdü hazırlanması. Ve artık dayanamayıp uyutun beni dedim. Tabi bir 15 dakika kadar kızımızı uzaktan izleyip, konserini dinledim. İlk gecelerde susmayacağının işaretiymiş o bağırtılar:))

Odamızda tekrar NE ile buluştuk. Odaya döndüğümüzde Hala ve Eniştemizden başka süt gelmişti bile. Hemen ilk emzirmeyi yaptık.

M. teyzemiz, G. Dayımız, Y. Teyzemiz, Ö. Teyzemiz ve karnında Gökçe arkadaşımız ve MK eniştemiz ilk ziyaretçilerimiz oldu.

M. Dedenin nöbeti devralmasıyla, H. Dedemiz de bize katıldı. Böbannesi eve gidince heyecanla NE nerde diye sormuş. Hastaneden ilk gelenin NE'yi eve getireceğini sandı sanırım.

Ben ameliyattan çıkar çıkmaz ayaklarımı oynatabiliyordum. Arkadaşlarımın deneyimlerinde bunun biraz daha geç olduğunu dinlemiştim. Gece 23:00 gibi de beni yürüttüler ve su içmeme izin verdiler. Peşi sıra lohusa şerbeti geldi. Gece 02 sularında da muhallebi, çay, patates püresi gibi yiyecekler. Epiduralin düğmesine basmamı gerektirecek bir durum olmadı. Rahim kasıcı iğnemi yaptılar (bence çok önemli detay). Kan grubu belli olunca uyuşmazlık nedeniyle de iğnemi oldum.

Necmettin Bey ve Acar Bey ikilisi (ilk bebekte de doktorumdu), gerçekten iyi iş çıkarıyor. Bu bilgiyi de not düşmek isterim... Ben ilkini erken doğum, ikincisini ters geliş nedeniyle kurtarma operasyonu şeklinde sezaryen oldum. İlk sezaryenim çok kolay geçince doktorum keşke normal doğurabilseydin demişti. Herkese normal doğumlar diliyorum, ama olamıyorsa iki türünü de denemiş biri olarak tavsiyem epidural sezaryen. 50 dakika içinde gayet ayık biçimde odamdaydım. Bebeğin doğğuşunu gördüm, babasıyla o anları paylaştım.

Rüya gibi bir doğum hikayesi sayılabilir, uykusuz her gece öncesi sessizlik olduğunu nerden bilelim. Uykusuz geceler de bir sonraki posta kalsın.

Dokuz aylık serüven böyle güzel sona erdi. İlkine kıyasla oldukça zorlu bir gebelik geçirdim. Başta acaba 3 olsa mı derken, şimdi bu düşünce bana oldukça uzak. Kalp sıkıntıları ve çarpıntıları doğum olur olmaz dindi neyse ki.

İşte bu bizim hikayemiz, dileyen herkes tatsın.

6 Mart 2011 Pazar

2 Çocuk Annesi.



28 Şubat 2011 saat 19:30 da NE’yi kollarımıza aldık.

3750 gram doğan kızım ve 20 ay emziren annesi emzirme işini kıvıramayınca uykusuz her gece başladı. Biraz daha kendimize gelince detaylar burada.

Bu arada +15 ile gittiğim hastaneden +13 kilo ile döndüm. Kedi buysa ciğer nerde, ciğer burdaysa kedi nerde:)) Hamileliğimdekinden daha şiş bedenim. Neyse ki bu sabah +9 kilodaydım. (Bu kaydı dün yazmıştım bu sabah +8 kilodaydım, ödemler gitmeye başladı).