28 Mayıs 2011 Cumartesi

3. ay kutlu olsun...




UE'nin carlak mavi ayakkabıları kendi seçimi, bilginize.
NE bugün itibariyle 1/4 yaşında...
Şenliklerle Kafe'sde kutladık:)) Yanımızda olanlara sevgilerle;)

27 Mayıs 2011 Cuma

Aşk Tesadüfleri Sever...

Av Mevsimine gittiğimizde, tanıtımını görmüştük Aşk Tesadüfleri Sever'in. 4 Şubat'ta sinemalardaydı. Gene erken doğurmazsam gidelim mi demiştik. Bu sefer erken doğurmadım ama, kalp çarpıntılarım, UE ile vakit geçirelim derken gidemedik.

Geçtiğimiz haftasonu UE ve babası dışarı çıkarlarken siparişi verdim.
Ve çocukların uykusunu fırsat bilip, tezi bugün filmle aldat dedim ve seyre başladım. Bu sene o kadar çok Ankara'da geçen film, kitap, dizi izliyor ve okuyorum ki nedir bu diyorum:)) (Hiç de filmdeki gibi güzel bir şehir değil benim nazarımda Ankara. Bir şehrin güzellikleri yoksa onu 2 şey güzel kılar: ilki şehirdeki dostlarınız diğeri de bakış açısı ve ışık:))

Amerika'da Central Park'ta bizim patrona tesadüf ettiğim günden beri, tesadüflere hiç hadi canım sende demedim. Hadi canım sende diyenlerdenseniz, film rahatsız edici gelebilir. Ben çok sevdim filmi. Sonu da etkileyiciydi.

Filmde bir söz vardı. Diyordu ki, çerçevelerin belli olsa da önemli olan o çerçevenin içine hangi resmi koyduğundur. Çerçevem çok belli. Anne şevkati ve emeğine çok muhtaç 2 bebek. Onlara bağımlı bir ev yaşamı. Ama çerçevemin içine öyle güzel resimler koydum ki bugün. Öğlen çok sevdiğim iki arkadaşımla enfes sohbet, üstüne film keyfi, ardından çocukları babaya bırakıp komşularımla dışarı gece kahvesi...

Kendimizi Ege'nin kollarına atmamıza da çok az kaldı. Aklıma Tarancı'nın şiiri düşüyor.

... Elimi uzatsam kahve fincanı dudaklarımdadır.
...Çember çeviriyorum çocuklarla beraber Elime çember almadan.

... Şayet ölürsem,

Helallaşmaya vakit kalmadan,

Hatırdan çıkarmayın beni;

Dünyaya benden selam olsun,

Her nefes alıp verişiniz.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Ellerime hayranım...


Evet başladık, o poduduk ellerine hayran oldu. Olunmayacak gibi de değil gerçi.
Ellerini izlemeye başladı...

UE, 3 ayda abilik işinde çok yol alsa da...


O da hala minicikk bir bebek:)

24 Mayıs 2011 Salı

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Dünya Süt Günü...

Bugün Dünya Süt Günü'ymüş.

Sütü çok olup gecelerce uyanıp, gündüzleri dilimlere bölüp bebeklerine bağlanan,
Sütü az olup damla damla pompalarla sağan,
Sütü hiç olmayıp kaşıklarının ucuna sevgilerini süt yerine koyan tüm anneleri kutluyorum.


Bu vesileyle, lütfen süt üreticilerinin dertlerini dinleyelim, ilgimizi, sevgimizi, kahvemizi yeri geldiğinde çocuklarına bakımda desteğimizi esirgemeyelim:)

19 Mayıs 2011 Perşembe

Erkek anneleri kızmasın ama...


Kızları süslemek ayrı zevk:)

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti...


Sevmem ben yaz öğleden sonralarını, şıngırdaklı akşamüstlerinin öncülleri olmaları dışında. Bilemez insan ne yapacağını. Derinden bir sessizlik.

Sabah yan komşudan gelen aceleci çay karıştırma şıngırtısının pür telaşı bir heves gibi geçip gidivermiştir. Bir çınarın serin gölgesi de birdir, kutu kutu pense apartman binalarınınki de. Üç beş çocuk ya bulunur ya bulunmaz o gölgelerde şen kahkahalar atan. Belki serin bir balkonda ahbap sohbetleriyle şenlenir öğlen. O da çay doldurmaya giderken televizyondan gelen bir sanat musikisi eseriyle hüzne boğulmazsa...

İkindi ezanı titretir içimi, anneannemin bahçesinden çıkıp o vakitler tüten mis kokularla yan fırından tazecik ekmek alışım, avludaki sarmaşıkların kokusuyla üstüne yağ ve de bal sürüşüm süzülür aklımın dehlizlerinde. Avlunun hatrımda kalan kuytusu serinletse de içimi, boğulmak an meselesidir evvel zamanın gidenlerini düşündükçe, süzülüüp çıkarım, dualarımı yollayarak geçiiip gidenlere...

UE'yi dedesi aldı götürdü, NE derin mışıl uykularda, ev sessiz...
Öylesine bir hüzün bastırdı, dilerim az sonra alacağım tazecik çayla kalacak bensiz.
Sevgi Soysal'a biraz göz atarım belki, Yenişehir'de bir öğle vakti.

17 Mayıs 2011 Salı

Madem zayıflayamıyoruz, giyelim galan.

Ehi ehi, madem gramajlar gitmek istemiyor, acaba az yiyiyorum da bünyem kıtlık uygulamasına mı geçti diyerek bol kalorili bir kek yapalım.

Bu keki M. teyzemiz bize kırk uçurmaya gittiğimizde yapmıştı. Ben de geçen cumartesi gelen arkadaşlarıma yapmıştım. Ama fırında fazla tutup kalıptan çıkarırken bomba gibi patlatıp milli felaket haline getirmiştim. Görüntüye rağmen tadı çok güzel denmişti.

Bugün tekrar yaptım ve vakitlice fırından aldım. Enfüüüs enfüüüüs.

Tarif şu adresten.
3 yumurtanın sarısı 1 sb şekerle çırpılır. 1 sb yoğurt, 1/2 sb sıvı yağ, 2 sb un, 2 çk kakao, 1 çk sarelle , 1 paket kabartma tozu karıştırılır.
3 yumurtanın aakı bir tutam tuzla köpürtülür, 1çk pudra şekeri, 1 sb hindistan cevizi çırpılır.
Siyah karışımın yarısı sonra beyaz karışım sonra gene siyah karışım dökülür yağlanmış kalıba. Sonra 170 derece ısıtılmış fırında pişirilir.

Sırayla yedim, mutluyum, en azından sabah tartılana kadar...



Geeeel geeeel, doğal tariflere gel...

Aktarlar derneği başkanı Ayhan Ercan, ara ara TRT1'deki Gülben programına konuk oluyor. Ben de bir ev insanı olarak takılıyorum kendisine.
Aktar işlerinde ninemden dedemden görmediklerime çok itibarım olmadığından bana hitap eden çok olmuyor, ama edenleri not edeyim dedim:))

1 çay kaşığı keten tohumunu sıcak suya alın, bir miktar sonra jelleştiğini göreceksiniz, topuk bakımında kullanabilirisiniz... (keten tohumu yemiyorum, ama topuklara uygulamakta hiç mahsur yok:))

Enginar kabuklarını soydurunca aman atmayın, alın eve getirin, yıkayın güneşte kurutun. Çay yapın için karaciğere çok faydalı.. Yılda 21 enginar, bunu tutturmaya çalışıyorum. UE'ye hamileliğimde başlamıştı enginar sevdam, annem kardeşim pek sever ben ne çok sene boşuna uzak kalmışım.

Yarım litre suya suya 50 gram kekik, çıkan suyla kınayı kar, siyaha dönsün kına. Daha siyah olsun derseniz iki parmak arası kadar limon tuzu da katabiliriz.

Eğer kahve olsun dersek kınamızın rengi, 50 gram cevizin dış kabuğunu yarım litre suda kısık ateşle kaynatıp, kınayı bununla karıyoruz.
Aynı zamanda saç boyası ithaaltçısı olan Ayhan diyor ki, mikroskopta saçınıza boyanın yaptığını görseniz hayatta kullanmazsınız, kınanın da saçınıza yaptıklarını mikroskopta gözleseniz çantanızdan çıkarmazsınız diyor. (Bugüne dek hiç boyatmadım saçımı, bolca beyaz var ama şanslıyım ki çok dağınık olduğundan daha müdahaleye gerek yok, gidebildiği kadar götürmek istiyorum.)

1-1.5 saat kınayı saçta tutabilirmişiz.

Devedikeni tohumunu öğütüp günde 3 tatlı kaşığı yersek karaciğerimize faidesini görecekmişiz...

15 Mayıs 2011 Pazar

İkisi bir arada;)



Söze gerek var mı?

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Tarihte Bugün...


Anne yeterlik sınavına hazırlanmaktadır, harıl harıl. UE de okur özet çıkarır:)

Valizi çıkarttım...

Kardeşim 19 mayısta yazlığa giderken göndermeye başlıyorum. Ne de olsa kalabalık olarak yazı orada geçireceğiz. Bir kerede herşeyi götürmek zor (park yatak, bebek tartısı, bebek arabası büyük bölümü kapkayacak zaten). İndirdim bugün valizleri.

Yazlık yolcusu kalmasııın...

12 Mayıs 2011 Perşembe

Düşyerimiz Pepee

UE 2. yaşından sonra ufaktan çizgi film izlemeye başladı. Ve bu konuda pek seçici. Seçimlerinin başındaysa TRT çocukta yayınlanan Pepee geliyor. Bir iki Caillou'ya denk geldim zaplarken, UE'nin umurunda bile olmadı, bana da hiç sempatik gelmeyen bu aile.

UE ile birlikte ben de Pepee izler ve TRT Çocuk'a göz atar oldum.

Ben çizgi filmde yumuşak çizimler arıyorum öncelikle. Sonrasında mesaj kaygım da var. Pepee tüm bunlara cevap veriyor. Jenerikte bir de ne görsem Türkler yapmış bu çizgi filmi. Gururlandım.

Pepee geçenlerde Zeybek öğreniyordu. Bugün Trakya Karşılaması öğrendi. Ben de çok aşina olduğun melodilerin Trakya Karşılaması olduğunu.

Bir bakayım dedim nedir bu Düşyeri (Pepee'nin yapımcısı, karşıma Kıraç çıkmaz mı!
Ayşe Şule Bilgiç ve Kıraç'a tekrar tekrar teşekkürler...

Ben çocuğumun izlediklerinden kültürümüze ilişkin ögeler öğrenmesini çok istiyorum. Ve TRT'nin özel kanalların el atmadığı kültür işlerinde çabasının olması gerektiğine inanıyorum (bu kadar geniş türkü arşivi varsa sayesindedir.), Mustafa Sandal'lı dizilerle reyting yarışında değil.

Şimdi sırada Keloğlan Masalları'nın irdelenmesi var, o da bir Türk animasyonu.
Buradan bir çağrı da TRT Çocuk'a yapalım (çok okunuyorum ya;)) nerde bizim Nasreddin Hocamız?


Şu adresten "Anadolu Üniversaitesi,Güzel Sanatlar Fakültesi Konferans Salonu'nda "Birileri Çizgi Film Canlandırıyor" konulu bir konferans gerçekleşti. Ayşe Şule Bilgiç ve şarkıcı Kıraç'ın gerçekleştirdiği konferans, 19 Nisan Salı günü gerçekleşti. Konferasta, Türkiye'de çizgi film sektörü kounuşuldu.

Düşyeri isimli çizgi film stüdyosunun da sahibi olan Ayşe Şule Bilgiç ve Kıraç, TRT Çocuk kanalında yayınlanan "Pepee" isimli çizgi filmin yapımcısı. Çizgi Film (Animasyon) Bölümü öğrencilerine, Düşyeri Stüdyosu'nun açılış öyküsünü anlatan Kıraç, en büyük sıkıntılarının farklı insanları bir araya gertirip tek bir kurguda çalıştırmak olduğunu söyledi.

Ayşe Şule Bilgiç, Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi'nde öğrenciyken çizgi film yapmak gibi bir tutkusu olduğunu belirtti. Mezun olduğunda farklı işlerde çalıştığını ancak çalıştığı işlerde mutlu olmadığını ifade eden Bilgiç, "çizgi film yapmaya karar verdiğimde Kıraç'la yollarımız çakıştı. Birbirimizi motive ederek çizgi film sektörünü araştırmaya başladık. Dünyada çizgi film sektörü 200 milyar dolarlık bir sektör. Türkiye'de ise hiç kimsenin bu sektöre para yatırmadığını gördük. Türkiye'de kimsenin göze alamayacağı eksiklikler var. Türkiye'de yetişmiş iş gücü yok. Yatırım yapacak, teknik alt yapıyı sağlayacak destek de yok. Dünyada bu işle uğraşanlara devlet destek veriyor." dedi. Türkiye'de çizgi film yapılsa bile nerede yayınlanacağının büyük bir sorun olduğunu vurgulayan Ayşe Şule Bilgiç, Disney'in 500 bin dolarlık yapımları ile Türkiye'nin yarışamadığına değindi.

Düşyeri çizgi film stüdyosunu kurmaya karar verdiklerinde hayallerinin peşinden koştuklarını ifade eden Bilgiç, "Bizimle hayallerinin peşinden koşacak insanlar aradık. Farklı şehirlerden insanlar bizimle bu yola başladı. 1.5 yıl zor bir süreç geçirdik. Çizgi filmin nasıl yapılacağını biliyorduk ancak hayata geçirmekte zorlanıyorduk. Zor bir süreç geçirdik ancak ekip olarak bu işi başardık." dedi.

Hale Karakaya (Haber Merkezi)"

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Özen...



Bana kendimi özel hissettiren insanların yanında daha bir mutlu oluyorum, herkes gibi. Geçen hafta böyle özel hissettirenlerden bir çifte kırk uçurduk. UE'nin kırk uçurmasından sonra almışlar resimdekileri. İçlerine mi doğdu nedir bir kızım bir oğlum olacağı. UE'nin şeker sanıp yeme girişimlerinden zor kurtardığımzı yumurtalar, NE'nin ve UE'nin anı kutularında yerlerini alacaklar, teyze ve dayılarının onlar için düşündükleri pek çok şey ve beraber geçirdiğimiz güzel anlarla beraber.

Sizi çok seviyorum güzel arkadaşlarım. Özenciniz kadar uzun ve güzel olsun ömürleriniz...

10 Mayıs 2011 Salı

Giydirsene Yavrum Çocuğu.


Giydirsene yavrum çocuğu teyzeleri, parklara yerleştiniz miiii? Biz geliyoruuuuz...

9 Mayıs 2011 Pazartesi

2 Ay ve 2.5 Yaş Doktor Kontrolü

Çoluk çocuk toplaştık doktorumuzun yolunu tuttuk.

Önce NE hanım kontrol edildi. Herşey yolunda. Bana geçen aya göre az kilo alıyor görünüyordu evdeki tartımdan yaptığım kontrollerde. Günde 20-30 gayet iyi imiş, biz de bu aralıkta devam ediyoruz. Elini emme meselesini sordum. İleride ergenlikte de kolalrda bacaklarda olabilcek hızlı uzama sonucu ağrılar, bu dönem çene kemiğinin hızlı uzamazı sonucu hissedilirmiş. Çocuk da önce ağzını şap şap yaparak (evet böyle başladı) sonra da eli rastgele ağzına gelip emmeğe başladığında "aaa bak rahatlatıyor" diyip devam edermiş. Emziğe alıştırmanızı tavsiye ederim dedi. Ben de ediyorum ama NE etmeyince ne çare. Sürekli bir emme hali yok. Sanırım ağrısı bir ara tepelere vuruyor ve bizimki kendini rahatlatıp bırakıyor. Oturmaya, ayakta tutmaya ve yüzüstü durmaya yönelik alıştırmalar önerdi. Güniçinde aklımıza geldikçe uygulayacağız. Emmeden uyutma çalışmaları da önerdi. İki çocukla çok uygulanabilir değil. Diyor ki gündüz uykusunda saati bilirsiniz. O saatten bir saat kadar önce güzelce emzirin. Sonrasında o saat gelince yatırın. Elinizi göğsüne koyun güzel sözler söyleyin, uyumasına yönelik. Sonra elinizi çekin. Ağlamaya başlarsa 10 a kadar sayıp eli tekrar koyun. Bir sonrakinde 20, daha sonrakinde 30 a kadar sayarrak arayı açın. Bunu 15 dakika sürdürün. Baktınız uyumuyor o zaman emme hakkı var. Ben bunu uygulayacak olsam UE'Nin tacizleri sonucu sayma kısımlarını 1-2-3 yerine UE, UE, UE diye gerçekleştirebilirim.

UE'nin kontrolü NE'ninkinden daha ağlamalı geçti. Onun gelişimi de gayet yerinde. Tuvalet eğitimi için yazı bekliyoruz, 2 çocukla tek başıma zor iş dedim. Tamamdır dedi.

Sorunuz var mı diye sordu, deneyim sanırım burda konuşuyor, soracak soru olmuyor:))

UE için 3 yaşta, NE için 3. ayda buluşuyoruz.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

2.5 yaşında UE...

Eveeet, gelelim abiye.
2.5 yaşında, Pepee isimli TRT çocukta yayınlanan çizgi filme bayılıyor.
Kamyonlar, kepçeler, tamirat işleri ilgi alanları.
Çoook ama çoook politik.
Yeme içme işlerinde pek çok şeyi yiyor, ama bu uğurda saatler harcanıyor.
Filtre kahveye fincan kahvesi diyip,fincan ya da Türk kahvesi yapmak için deliriyor.
Badem, antep fıstığı vb. yemekten mest oluyor.
Çok tutucu, giydiğini çıkarmak istemiyor.
Yaramazlık yaptığında hemen gelip kendini ispiyonliyor.
İki taneye iti kane demekte ısrar ediyor.
Alasmarladık da Alamastık.
İkimizin ortasında yarım kilodan fazla çilek varken ve ben daha 3 tane bile yememişken, anne biraz bana da bırak diyecek kadar çilek yerken gözü dönüyor.
Dedeleri, bir taneleri. Parklarda bahçelerde döndülerde onlarla coşuyor.
Tostoromandan fena korkuyor. Ve ne yazık ki, NE yalnız uyurken yatak odamıza iki tane tostoroman geliyor, anne UE'ye yalnız odaya girmemesinin onun yararına olduğunu öğütlüyor.
Konuşma şakıma biçiminde akıyor. Kullandığı kelimelere bazen ben bile şaşıyorum. R'ler L, kimi zaman K'ler T (Küçük = Tüçük), Kimi Ç'ler T (Çalış = Talış).
Baba nerde sorusuna işte cevabını alınca işe gitmesin bankemetikten pala çeksin aklını veriyor.
Karnıma gelip gelip, ama boooş demekten mest oluyor.
NE'nin uyanık olmasını çok istiyor, fırsatını buldu mu uyandırıp oynamaya çalışıyor.
Tuvalet eğitimi konusunda halen yolu var.
Gece uykuları oldukça bütün, bazen uyanıp anne diye seslenip varlığımı görünce kaldığı yerden devam ediyor. Ki bu kadarına ben hiiiiç bölünme demiyorum.
Araba kullanmak için yanıp tutuşuyor.
Fotografçılık geleceği, bir makineyi çöpe attırması sonucu annesi tarafından bloke edildi, makineye el sürmesi yasak.
Sabah perdeleri açmak, akşam kapamak onun tekelinde.
Ayakkabılar ve montu illaki o giyip çıkaracak ama diğer parçalarda çok ısrarı yok.
Bir bornozla gezme sevdası başladı, yakında viskim nerde diyecek.
Süpriz yumurta delisi, bana bir kere daha iyi bir icatla ne çok kazanılabileceğini kavratıyor.
Açık sözlü:)
Bir çırpıda aklıma gelenleri not düşmek istedim...

1 Mayıs 2011 Pazar

Oyuncak Tanıtım - Tamir Seti.


Halasının doğumgünü hediyesi. UE'nin esaslı korkularından biriydi matkap. Hala yensin diye bu oyuncağı almış. UE elinde matkapla peşimizden koşarak bizim korkumuz oldu gerçi.

Bilhassa matkabıyla çok severek oynuyor. Çünkü evde asıl matkap yok. Ama tamir kısmında halen favorisi babasındaki asılları. Arada beraberce birşeyleri tamir etmek UE'yi mest ediyor.

Matkabın çıkardığı ses, ucunun gerçeği gibi çalışıp içe girebilmesi, pek güzel tasarlamış yapanlar.