29 Ekim 2009 Perşembe

Kırmızı Barbun Kaç Kaç



Kırmızı Barbun kaç kaç Umut Ege geliyor, seni lüp lüp yiyiyor.
Doktorumuz haftada 2 ye çıkardı balık sayımızı, barbun akşamı yaptık biz de. Pek sevdi Umut Ege barbunu. Babasına hadi diyerek acele etmesini istedi. Kelime dağarcığımıza hadi de eklendi. Değişik bir algoritma izliyor gibi bizimki. Bu satırlar draftta dururken Umut Ege kelime daarcığına aaba (araba)'yı da ekledi.

Doktorumuz dilersem emzirmeyi bırakabileceğimi, gece parçalı uyku düzenimizin böylelikle parçasıza ineceğini dile getirdi. Domuz gribi aşısının çok abartıldığını onun önerdiğini de ekledi. Ben en azından 15. aya kadar durmak yok emzirmeye devam demekteyim. Domuz gribi aşını önermiyorum ayrıca:)) Anne sütünün bağışıklığı kuvetlendirme etkisi, domuz sıkısı önlemlerle ilerleyeceğim. Artık abur cubur ve fast food dışında diyet sona erdi. Kalsiyum yoğunluklu yaşam başladı.


Fotoroman



UE: Anne,iddiaya göre emzirmeyi kesebilirmişsin!



UE: Uyarıyorum, eğer bunu yaparsan geceleri iki misli uyanırım!

Anne: Canım yavrum yok öyle bişi, bir uydurmasyonla karşı karşıyayım, bundan sonra ben de her görüşmemi kameraya aldıracağım:)



UE: Bir an çok korkmuştum, dünyalar benim oldu şimdi...



UE: Sütün yanına biraz da patates cipsi alabilir miyim?

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.




Geçen sene bugün, uzun bir aradan sonra seni ananeye bırakıp babanla kahve içmeye çıkmıştık canım oğlum. 11 gün hastanede ve evde geçmişti epi topu. Ve de seninle geçmişti. Gene de çıkıp bir özgür olmak istemiştim. Ne hoş tesadüftü özgürlüğe ilişkin böylesi bir güne denk gelmişti.

Daha da kıymetli özgürlüklerini kaybetmemek, hep özgür olmak, daha da özgür olmak için canım oğlum, Cumhuriyetin faziletlerine inan ve onları koru.

Bayramın kutlu olsun!

İyi bak o çakmak çakmak gözlere, o gözlerdeki azim, istek, bağımsızlık tutkusu, ülke sevgisi, olmazı olur etme, ülkesine inanma ve daha pek çok özellik, güzellik ruhuna işlesin.

Umudum sensin Ege'm.

27 Ekim 2009 Salı

Mutlu doğum haftası...

1. yaşına 7 tane dişle girdi.
Baba gitti mi sorusuna gitti, yemek bitti mi sorusuna bitti cevabını veriyor. Buzdolabının üzerindeki lüle saçlı Uppsala profesörünü abü olarak biliyor:)) Kırmızı balık tekrarları üzerine kırmızı gıgı, göz ga. Bitti bitti (eller çarprazlama birbirine vurulur) lakin ellerinin tersiyle, fındık kırma (oyun havası oynar gibi), alkış, bay bay hareketlerini büyük bir keyifle yapıyor. Üstüne bir de göz kırp diyince kırpıyor.

Doğumgünü the first

Torunun palyaçosu olur da dedenin palyaçosu olmaz mı pastada.


Diş buğdayı da gerçekleşti. Tarağı seçti bizimki:)


Adam oldu da bisikletlere bile bindi.

Doğumgünü the second



Doğumgünü the last



Ö. teyze M. enişte organizasyonu. Abant yeşil evdeyiz. HArika bir doğa, yazdan kalma bir pazar günü. Ördekler, tavşanlar, horozlar... bir sürü hayvan kahkahalar atan Umut Ege. Eyleşen büyükler...



Umut Ege'nin 1. yaşgünü, tüm yurtta, dış temsilciliklerde ve yavru vatanda şenliklerle kutlandı. Şenliklerimizde bizleri yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza sevgilerimizle...



Biricik Umut Ege, yaşa bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçe...

22 Ekim 2009 Perşembe

Özgür Anne'nin Mim'i.


1-Bloguna neden bu ismi verdin?

Blog işinden önce facebook sayfası olarak başlamıştım. Resimler, notlar, yorumlar... Hem kayıt altına almak, hem de bizimkilerin benden an be an haberdar olmalarını sağlamaktı amacım. Kapalı kutu olacaktık, davet edecek bilinmeyecektik. Bilinmeme tarifimiz üzerine saricizmeli ismini buldu sevgili teyzemiz. Facebookta istediğimiz gibi notlar alamaz olunca, uzaktan uzaktan okuduğumuz, sevdiğimiz bloglarla da kardeş olmak için açtık kutuyu, seyreylendik internet aleminde. Blogun ismi ne olsun diye düşünürken Y. teyzemiz, tabi ki saricizmeli dedi. Duvarlarımızı yıkmıştık, lakin gene de saricizmeliydik işte. Böylelikle blogun ismini de saricizmeli olarak aldık. (Neden Burhan Ayeri'nin sinir olduğum 1. çoğul şahıs kipiyle çektiysem fiilleri, beraberce kotardığımız için herhalde.)

2-Blog yazarken star tribiyle istediğin,olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?

Evet var, sorunsuz ve çok hızlı internet, sakince bir ortam. Genelde gece Umut Ege uyuyunca yazıyorum, fakat olmazsa olmazım değil. Star ışığı yok mudur nedir bende. Ne kaprissizim;)

3-En son satın aldığın garip şey?
Tepesine palyaço konmuş doğumgünü pastası. Benim çocukluğumda pastaların üstüne gül konurdu. O gülü de doğumgünü çocuğunun en yakın arkadaşı yerdi. Bir itibar mevzusuydu velhasıl gül. Bizim palyaço'nun amacını bilmiyorum. Umut Ege'nin saldırılarını da bertaraf ettik. Öylece oturuyor palyaço bizim mutfakta şimdilik.

4 -Şeker gibi olduğun anlar?
Adaletsizlik (sevdiklerimle ilişkilerden, ülke meselelerine varacak yelpazede) beni çok geriyor. Şikayet edecek makam bulamamak çileden çıkarıyor. İkincisi de disiplinsizlik sanırım.

Bu durumlar dışında genelde şeker gibiyimdir:)) Olduğunu sanmanın yanılgılarını hep görmüşümdür. Karşındakinin gördüğü kadarısındır aslında. Anlatırlar şöyleyim böyleyim diye, sen mi derim içimden. Dillendiremem de. Eşe dosta sordum. Şeker olmadığım anlar da varmış:P, bilhassa paralel işletim yapıyorsam, aklım başka yerdeyse. Bilhassa şeker olduğum anlarsa kahve içerkenki, empati kurarkenki, hatamı kabullenirkenki anlarımmış;) Sevdiklerimden güzel haberler almışsam, hava kapalı hatta yağmurluysa, işler tıkırındaysa pek bi şeker olurum ayrıca.

5-Arkadaşım artık sormayın şunları dediğin şeyler?
Neden iki isim?
Ne çok kilo aldın verebilecek misin?
Okuya okuya bitiremedin, ne zaman bitecek?

6-Aynaya bakınca gördüğün?

Hele oğlundan sonra, güzel mi güzel bir kadın (öyle ahım şahım güzel de değilim).


7-Kendini okutan blog dediğin?

Blog listeme baktım. Bana kendini okutan blogun sahinin anlatım becerisi.

Şu ölçeklendirmeyle benim için tadından yenmiyor bloglar:

Umut Ege dolaylarında bir çocuk kahramanı olan,
Tarzı olan,
Araştırmacı,
Espri yeteneğine sahip,
Ekran görünümü başarılı,
Çizim yeteneği olan,
Akademik hayatla bağı olan,
Kendini didikleyen yazara sahip olan( kendini didiklemeden etrafını didikleyenler var ki, şşttt, n'oluyor diyesim geliyor:)),

İki çocuklu anne bloglarını da apayrı bir merakla okuyorum. Günebakan , nüçün nüçün yazmıyorsun, n'en var kuzum?


8-Bu blog sahibi/sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?


Yazsa, ODTÜ'nün kampüsünde mekanlar, Dikili sahilleri.
Kışsa, BigChefs Çukurambar, Armada, Cafe's (zavallı Ankara şehri), 100. yıl semt pazarı (pazar gezmek çocukluğumdan beri mest eder beni) Balıkesir, Siyasal Bilgiler Fakültesi (duvarlarındaki resimleri gördükçe, o günlerde gezindikçe, bu blog iyi ki var diyorum.Umut Ege de gezinsin böyle sayfalar arasında)

Olmadık işler peşindesin çocukken çok duyduğum bir söz öbeği. Bu nedenle Olmadık İşler Peşinde'yi mimliyorum. Bir de isim hikayesini pek merk ettiğim elfeyp'i.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Doğumgünün Kutlu Olsun...




Hangi ara geçti kocaman bir sene?
21 Ekim doğumlu babam ve oğluma, tüm güzellikler sizlerle olsun...
Mutlu doğum haftası etkinlikleri pek yakında bu blogda...

14 Ekim 2009 Çarşamba

Doğum hikayemiz.



Bu blogtan önce facebookta notlar alıyordum.
Mutlu doğum haftası yaklaşırken doğumgünü partilerinin arasında kaynamasın. Şimdiden yayınlayalım burada da kayıtlara geçsin.


14 ekimde şöyle yazmışım

"Merhaba,

Odam hazırlanmaya başlandı. Bir kısım resimleri yükledik. Bu haftasonu süslemeleri de alırlarsa genel halini de görebileceksiniz.

Ben son günlerde oldukça hareketliyim yerim dar, yenim olmadığı için sorunum yok.

Annemin işte son günleri. Arkadaşları ona güle güle organizasyonları yapmaya başladı. Her öğlen birileriyle gidiyoruz. Habire yemek yiyiyoruz çok güzel oluyor.

Annem sabahları çok yorgun uyanıyor, bunda haftasonunu yoğun geçirmesinin etkisi olabilir. Haftasonu dinlenemeyince hafta içi zor oluyor.

Babam gribini atlattı, duyduğumuza göre dedem de daha iyiymiş.

Bir de şöyle bir gelişme oldu yazmayı unuttuk, annem son 15 gündür roka manyağı oldu. Bugünlerde geçmekle beraber günde 1 demet roka yedi. Babam roka yıkamaya yetişemedi.

Annem bu hafta sinemaya gitmek istiyor. Pek de güzel filmler geliyor peşpeşe. Ben doğmadan gitmeyi deneyecek. Salondan bunalmazsa izinlerinde sinema keyfi yapabilir.

N. teyzem Almanya'ya gitti. Ama bize güzel bir haber göndermiş. Edirne gezisi iptal olmuş. Ben doğarken burada olabilecekmiş. Annemle çikolata sepeti hazırlayacaklarmış.

Annemin nevresim, bakım ürünü alması gerekiyor. Ve çikolata, hastane incelemesi de bu haftasou yapılacaklar arasında. Ben doğana kadar işleri bitmeyecek galiba.


33+5 den sevgiler..."


16 Ekim sabaha karşı bambaşka koşullarda uyandım...

"Bu haftanın ilk gününden beri annem sabahları çok yorgun kalkıyor, bir sonraki hafta başlayacak izninin hayalini kuruyordu.

Her zamanki çarşamba akşamlarından biriydi. Annem yaprak dökümünü izledi. 10.000 adımını tamamlamaya çalıştı. Yürüdükçe kilo alma teorisi sonucu 73 kiloyu gördüğü bir günün sonunda 12:30 gibi yattı. Gece 04:30 gibi ben artık doğmaya karar verdim ve anneme sinyallerimi yolladım. Annem hayatında yaşadığı en büyük şaşkınlıklardan birini yaşadı, erken doğumu hiç düşünmemişti. Eli ayağı titredi. Hemen babamı uyandırdı. Doktor amcayı aradılar. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine yönlendirdi doktor amca onları.

Hastaneye geldiklerinde doktor Funda Yazıcı Teyze anneme ilk müdahaleyi yaptı ve morali verdi. Bizi nst denilen cihaza bağladılar, serum verdiler. Annem ilk kez bir damar yolu tecrübesini yaşadı. Sabah Acar amca geldiğinde o gün benim doğacağımı söyledi. Ama benim ne kadar süprizci olduğumu Acar amca bile bilmiyordu. Doğumhane bölümüne annem dışında hiç kimseyi almadılar. Suyum azaldığı için ben de anneme tekmelerimi çok hissettiremedim. Kendini yalnız hissetti. Öğlene doğru babam anneme oda ayarlamıştı. En azından artık o yanımızda olacaktı. Küvözde geçebilecek 7-8 günden bahsediyorlardı. Annem odaya geldiğinde göz yaşlarını tutamadı. Bana birşey olmasından çok korkuyordu. 34. haftayı tamamlamama çok az kalmıştı. Doktor Erkan Sarı amca kongredeymiş (kan uyuşmazlığı çalışması için 3 kez kan verdiğimiz doktor) annem ona mesaj atıp fakültede olduğumuzu bildirdi. Erkan Amca arayıp 37. hafta sonrasını normal doğum saydıklarını, 2 hafta erken doğacak olduğumu söyleyip annemi rahatlattı. Baktım annem çok üzülüyor, doğumu bir müddet ertelemeye karar verdim. Doktorlar bu duruma çok sevindi. İçerde geçen her gün altın kıymetindeydi. Enfeksiyona açık olduğum için anneme antibiyotik tedavsii yapmaya başladılar. Ama damar yolu çok acıyordu. Annem sezeryan sırasında bile bu kadar acı çekmedi. Hemşireler ve doktorlar çok güler yüzlüydü. İlk geldiğim gün kilom 2300 olarak tahmin edildi, şaşkolozlar sizi, size süprizim var....


Halam annemle babamın hep yanındaydı. O akşam annemin yanında o kaldı. Annem onun bu desteğini hiç bir zaman unutmayacak. Dedikodu yapıp annemin neşesini yerine getirdi. Birlikte nst ye indik. 2 tane çömez benim kalp atışlarımı 10 dakika bulamadılar. Annemin yüreği ağzına eldi. Sonra doktor Göksu amca gelip şırp diye kalp atışlarımı buldu, çömezlere "beyaz taraf altta olacak" diyip ders verdi, bu çömezlerin adını öğrenelim bunlardan doktor olur mu izleyelim. Halamla annem Göksu amcayı çok sevdi. Ben de güldüm çok komikti:)) Ertesi sabahsa ananem yanımızdaydı. Ve 11 gün boyunca her an annemle beraberdi.

Bu arada M. Ö. ve D. teyzemler annemin ihtiyaçlarını alıp hastaneye geldiler. MK ve G. Dayım da bizi hastanede yalnız bırakmadı (Biricik teyzem ve N. teyzemse sınırların ötesindelerdi). Akşam G. teyze ve T. teyze bizi ziyarete geldi. Bir başka sefer G. dayım M. teyzem ve Y. teyze geldi, bize bir sürü hediyeler getirdi. G. teyzemde ben küçük doğacağım diye bana bir yenidoğan seti, bir de 3 aylık tulum getirmiş. İçeriden de seslenilmiyor ki suda ses yayılıyor, sandığınız kadar küçük değilim yenidoğanı boşumna almışsınız.

Bunca tantana arasında günler nasıl geçti anlamadılar. Bu süreçte en büyük sorunumuz sabah akşam yemekte tavuk çıkmasıydı. Burada devreye babannem ve H. dedem girdi. Evden anneme yemek servisi yapmaya başladılar.

M. dedem annemin doğumgününe Ankara'ya geldiğinde bel fıtığı olduğu için gelemedi. Ama hep ne zaman geleyim, ben iyiyim diye annemi kandırmaya çalıştı. Dedecim, bence tamamen iyileş de gel ki ameliyat olma. Annem bu sene ailenin hastane kotasını çoktan doldurdu...

Bu desteklerle sanırım annemin vücudu tekrar su üretmeye başladı ve benim tekmelerim arttı. Annem çok mutlu oldu. Doktorlar da bu su dolma işine şaşırdı. Vücudumuz isterse herşeyi yapabilir mi ne.

Acar amca geldi, kongreye gideceğini pazar geleceğini söyledi. Niyeti doğumu pazartesi yaptırmaktı. Annem o zaman doğum, 21 ekim dedesinin doğumgünü olsun diye takıldı, halam X kasım benim doğumgünüm olsun, babannnem Y kasım benim doğumgünüm olsun diyince acar amca Z haziran benim doğumgünümde olsun dedi. Ortalık şenlenmişti. Çünkü 34. haftamı tamamlamıştım. Z hazirana kadar burada kalmanın sıkıcı olacağını düşündüm. 1 Kasımdaki baby showerıma yetişmeye niyetliydim. En iyisi dedemin doğumgününü seçmek gibi geldi. Ama anneme bişi hissettirmedim. Hissettirmediğim için her nst ye bağlandığında kalbine daral geldi (her sabah ve akşam nst ye bağlanıyor, her gün değerler için kan veriyordu). Nstde değerler yükseldiği zaman boğulma hissi yaşadı. Ya acar doktor yokken doğuverirsem diye kaygılandı.


Günler böyle geçip giderken, salı sabahı çınar bebeğin odasını süslemeye başladılar, annem de ağlamaya başladı. O, son anda işlerin böyle olmasına çok üzülmüştü,her şey nasıl da iyi gidiyordu... Annesinin yanına gidecek bebek fikri göz yaşlarını bırakıvermesine neden oldu. Babam ve ananem çok üzüldü.

Yenidoğandan yer ayarlamaya çalışıyordu acar amca. Beklenen kuvözde kalmamdı. Şaşkolazlar gene yanılıyorlardı...

Odaya ameliyat kıyafetleriyle acar amca girdi. Seni doğuma alıyoruz dedi. (annemi bir kaç gün ameliyata alma ihtimaline karşı öğlene kadar aç bırakmışlardı, bu sefer açlık işe yarayacaktı.) annem o an bir ferahlık duymuştu, ha bugün ha yarın stresi sona ermişti. nst ye indiğinde sezaryenden yeni çıkmış kadınları görüyordu bas bas bağıran. gözü korkmuştu. ama doktor alıyoruz dediği anda hiç korku duymadı.

Babam işteyken doğuma alıverirler de yanında olmazsa diye çok korkuyordu. Neyse ki korktuğu olmadı. Babam ve ananem sıcacık sevgileriyle annemi ameliyata uğurladı. Hüzünlü bir ayrılış, müthiş bir beraberliğe dönecekti, anne baba Umut Ege, artık o kadar az kalmıştı ki...

Şimdi biraz annemi emeyim, doğum ve sonraki maceralarımla sizlerle olacağım.

Eee hadi iyisiniz, aranıza hoş geldim."



"Saat 10 gibi Acar Doktor seni alıyoruz dedikten sonra annem aşağıya indi. 10:15 itibariyle ameliyata aldılar. Acar amcanın artık korkma, anestezici amcanın burnuna oksijen vereceğiz (doğru muydu ki) sözleri en son hatırladıkları. Sonra ayılması, doktor Erkan amcayı görmesi ve kaç kilo diye sorması aklında kalanlar. Ayılırken canım oğlum demiş durmuş annem, babannem artık adın canım oğlum diyor anneme. Ve durmadan kaç kilo, güzel mi sorularını tekrarlamış, hiç birini anımsamıyor nerdeyse, oysa konuşurken kendini o kadar ayık sanıyordu ki.

Evet efendim 21.10.2008 tarihinde 10:30 civarında 2930 gram olarak dünyaya geldim. Beni 10 saat kadar küvözde tuttular. Sonra annemle muhteşem kavuşmamızı yaptık.

Bu arada halam odamı süsletmişti. Çok süslü bir odada oldu kavuşmamız. Annemin pek ağrısı sıkıntısı olmadı. Korktuğu gibi birşey değilmiş sezaryen.

Hastaneye 16 Ekim tarihinde yatıp, 27 Ekim tarihinde çıktık.

Bu sürede yaşananlardan anektodlar şöyle:

Doktor amcanın eline çiş, ananemin üzerine kaka yaptım. Çok eğlenceliydi.

Babamla asansörde kaldık. Doktor amcanın biri elinde tornavidayla, asansörde bebek kalmış paniğiyle bizi kurtardı.

Bir tane kasketim var, annem resmini koysun. Doktorlar bana karizmatik bebek adını taktı. Hatta odaya gelen bir doktor, bu bebeğin bir kasketi vardı, nerde diye sorarak ananemden kasketimi isteyip arkadaşına gösterdi. Kasket ve battaniye, nevresim takımlarım babam ve halam tarafından biz hastanedeyken alındı. Çok beğendim. Çok şık seçmişler...

İlk gece emdim. İkinci gün annemi korkuttum emmedim.Ama sonrasında hep emiyorum.

Doğduğumun ertesi günü annemin teyzesi beni görmeye geldi. Bana çok güzel şekerler getirmiş. Cumartesi günü Amcam ve Yengemle tanıştım. Beni çok sevdiler. Sonra teyzem A. perşembeden pazara bizimleydi."

11 Ekim 2009 Pazar

Mısır Patlağı

Bir haftadır uykuları bölük pörçüktü, uyanıyor, emmiyi reddediyor, ağlıyor, sonra emiyor lakin susmuyor, her zamanki halinden bambaşka bir Umut Ege vardı. Kurumdaki doktor yaş dönümüdür dedi (stres ve yaş sendromları iyi ki var da doktorlar yırtıyor:)) Cuma gecesi ağlamaları arasında bir baktım sol üst yan diş geliyor. Sonra baktım sağ üst yan diş de kabarmış. SOrunun anlaşılması bile mutluluk verici. Cumartesi sabah uykusuzluktan perişan halde oynarken bir de ne göreyin sağ alt yan diş çıkmış bile. Yavrucak 3 dişi birden çıkarmaya çalışırken uyuyamazmış da biz farkına varmamışız. Mısır gibi patlatıyormuş dişleri. Uykusuzluktan biterken dişi farkettiğim yetmiyormuş gibi beynimde bir lumba yandı, bu çocuğun bugüne dek beş dişi çıktı, beşini de ben gördüm. Hediye almaktan yırtmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa ben çocuğunun ağzının içine bakan anne mi oldum;)

Lumba, bizimkinin söylediği ilk kelimelerden (ikincisi de babba). Lamba yanar yanmaz lumba, uyanır uyanmaz lumba. Mahlasın Edison olsun çocuğum senin, ömrüm de lumba gibi apaydınlık. Ne zamandır anne diyor lakin doğrudan suratıma bakıp demediği için papağanlığına veriyordum (inek, ayna, rende vb. sen söyle ben tekrar edeyim ama sonra tık demeyeyim huyu var bizimkinde). Bugün gözlerimin içine baka baka anne dedi. Unuttum gitti Umut Ege, tüm uykusuz geceleri, hesabını sıfırladım.

Şimdiye kadar ateş, ishal eşlik etmedi dişlerimiza. Ama çok belirgin bir iştahsızlığı söz konusu.

Park yatağının hakkını vermeye başlamıştı. İlk doğduğunda yatağa enine de yatırsan boyuna da sığan oğlan, aytık boyuna yatırınca yeni yatak alın bana sinyallari verince büyüyebilen karyolalardan bakmaya başladık. Ben alttan bir de yedek yatak çıksın ki gerektiğinde odasında yatayım istiyordum. Büyüyünce de arkadaşı gelince orda yatsın:) Tepeye baktık, bu isteğim olmadığı gibi mevcut mobilya renklerinden de hoşlanmadık. Sitelerde istediğimiz tarz mevcuttu ama mobilyaların boyalarından emin olamadık. Biz de tanıdığımız bir marangoza sipariş verdik. Sonuçtan da memnun kaldık. Umut Ege de yatağını pek sevdi.



Yatağında resimlerini çekerken tay tay duruşunu da yakaladık.





Bu resimde köşede gördüğünüz siyahlık, Umut Egenin fotograf makinesinin merceğini mıncırıp koparmasından kaynaklıdır, modeminizin ayarlarıyla oynamayınız.


Bu arada Ankara çocukları 3 tekerlekli bisiklete binmiyor mu? Armada ve Cepa'daki oyuncakçılara baktık pek bir şey bulamadık.

7 Ekim 2009 Çarşamba

Nani naniiii, itfaiye geliyor.

Ö. teyze Umut Ege'ye yılbaşı hediyesi ce-e oyun zamanı diye bir kitap almıştı. Bayılıyor bu kitaba. Bir sayfasında itfaiyecileri soruyor, itfaiye arabasının arkasından buluyor bizimki. Oyuncak bir itfaiye arabası da var, ama merdiveni zarar verebilir diye emekleme çalışmalarının havucu olarak kullanıldı, kaldırıldı, hatırladığını sanmam.

Dün babannesinin yan evinde yangın çıkmış (çok şükür kısa sürede atlatılmış), insancıklar can bizimki itfaiye arabası derdine düşmüş. Araçlar sirenleriyle geldikçe kendinden geçmiş:)) Bir toplantı nedeniyle süt iznimi de kullanamadım, eve bir gittik ki, anneyi arayan yok. Keyif gıcırında, itfaiye arabalı gün sayesinde.

Bugün gittim ki vızıl vızıl, babannesi takılıyor günümüz sönük geçti diye. Çocuğum hergün itfaiyeyi nerden bulalım biz sana;)

Ayrıca burnumuza parmaklarını sokup durma, en azından dibine kadar, çok acıyor:)) Bugün yaptığın gibi damacananın pompasına parmağını daldırabilirsin. Bu anlattıklarımdan sonra gelenler bizde su içecek mi bir gözleyelim, heh he.

6 Ekim 2009 Salı

Umut Ege Doğumgünü Provalarında...



Herşey taklitle başlayıp sonra özünü buluyordu değil mi:)) Baş kopyacı Umut Ege, göz kırpmak ve parmaklarını şırklatmak (ne denir ki buna, oyun havalarında coşarken yapılan aktivite:)) öpücük yapmak - ama asla yanağa değil, boşluğa- favori taklitlerimizden.

Şimdi sırada annesinde gördüklerini doğumgününde taklit etmek var. Lakin annesininki kadar sürprizci dostları mevcut değil, hadi dostları edinse de asla harika moulex pasta yapan bir görümcesi olamayacak;) Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Umut Ege annesinin doğumgününe tanıklık etti. Sevgili arkadaşım N. nikahını bugüne denk getirince, bize de kokoş doğumgünü kutlamaları kaldı (facebookta resimleri gören arkadaşlar için minik açıklama). Ömür boyu mutluluklar diliyorum. Yıldönümü filan anlamam, partilerimde hazır nazır görmek isterim, bilginize.


Manevi dayımız ve M. teyzemiz bize kapılarını her zamanki gibi sonuna kadar açıp, Ö. teyze, Y. teyze ve M. teyze masayı donatırken biz Umut Ege ile Badem kedisini (dayımız sadece kuyruğuna izin verdiği için) kuyruğundan sevdik. Şimdi Umut Ege Badem'den korunurken yakında Badem'i kimler korusun Umut Ege'den gibi bir his oluştu bende, Umut Ege'nin bakışlarından.



Pişşşt, Annemin okuduğu kitabın resimli özetini buldum:)

İyi doğmuş iyi ki doğurmuşum.

2 Ekim 2009 Cuma

Sonbahar, seni seviyorum.

Elli bin şiir roman filan okudum yaprak dökümünü anlatır
Elli bin film seyrettim yaprakların dökümünü gösterir
Elli bin kere gördüm yaprak dökümünü
Düşüşlerini sürünüşlerini çürüyüşlerini yaprakların
Elli bin kere duydum ölü hışırtılarını kunduramın altında
Avucumda ve parmaklarımın ucunda
Ama yaprak dökümüne rastlamak yine de burar içimi
Hele bulvarlarda yaprak dökümüne
Hele kestaneyseler
Hele çocuklar geçiyorsa oralardan
Hele güneşliyse hava
Hele iyi bir haber almışsam o gün dostluk üstüne
Hele o gün sancımıyorsa yüreğim
Hele sevdiğimin beni sevdiğine inanıyorsam o gün
Hele o gün insanlarla ve kendimle aram iyiyse yaprak
Dökümüne rastlamak burar içimi
Hele bulvarlarla yaprak dökümüne
Hele kestaneyseler.

Nazım Hikmet.