18 Mayıs 2011 Çarşamba

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti...


Sevmem ben yaz öğleden sonralarını, şıngırdaklı akşamüstlerinin öncülleri olmaları dışında. Bilemez insan ne yapacağını. Derinden bir sessizlik.

Sabah yan komşudan gelen aceleci çay karıştırma şıngırtısının pür telaşı bir heves gibi geçip gidivermiştir. Bir çınarın serin gölgesi de birdir, kutu kutu pense apartman binalarınınki de. Üç beş çocuk ya bulunur ya bulunmaz o gölgelerde şen kahkahalar atan. Belki serin bir balkonda ahbap sohbetleriyle şenlenir öğlen. O da çay doldurmaya giderken televizyondan gelen bir sanat musikisi eseriyle hüzne boğulmazsa...

İkindi ezanı titretir içimi, anneannemin bahçesinden çıkıp o vakitler tüten mis kokularla yan fırından tazecik ekmek alışım, avludaki sarmaşıkların kokusuyla üstüne yağ ve de bal sürüşüm süzülür aklımın dehlizlerinde. Avlunun hatrımda kalan kuytusu serinletse de içimi, boğulmak an meselesidir evvel zamanın gidenlerini düşündükçe, süzülüüp çıkarım, dualarımı yollayarak geçiiip gidenlere...

UE'yi dedesi aldı götürdü, NE derin mışıl uykularda, ev sessiz...
Öylesine bir hüzün bastırdı, dilerim az sonra alacağım tazecik çayla kalacak bensiz.
Sevgi Soysal'a biraz göz atarım belki, Yenişehir'de bir öğle vakti.

1 yorum:

yeliz dedi ki...

ben de sevmezdim küçükken. uyumak zorundaydım, yapacak birşey yoktu çünkü. güneşin biraz zayıflamasını beklersin dışarıda opynamak için dakikalar hiç geçmez.