31 Ocak 2011 Pazartesi

34. Hafta - Ciğer gelişimi tamamlandı.

Cumartesi günü biraz fazla hareket ettim, pazar günü hep kalp çarpıntısıyla ve yerimden kalkamamakla geçti. Öyle olunca da, 34. hafta notları nerdeyse 35 olmak üzereyken yazılabildi.

34. haftanın pazartesi günü de bol kalp çarpıntılı geçince, beni iznimi alıp evde oturmak paklar demiştim ki blöfümü gören bünye toparladı kendini, kolay geçti haftanın kalanı. 34. haftanın bitmiş olması rahatlatıcı, ciğer gelişimi büyük oranda tamamlandı.

Roka krizlerim dayanılmaz oldu, haftalar ilerledikçe de ben daha korkusuzca yer oldum. Çizgi filmlerde gözlerinden dolar işareti geçen adamlar gibiyim. Durduk yerde aklıma roka düşüyor ve rokadan başka bir şey düşünemez oluyorum. Bir de çiğ kereviz düşmeye başladı aklıma. Çiğ sebze yemeyi oldum olası severim de, elma gibi kereviz soyup yemişliğim ilk:)) Dün evde roka bitmişti (bana bitmeyecek rokaları kimler alsın) gün roka hayaliyle geçti. NŞA, iş yerime de roka getiriyorum:)) Allahtan bankacı filan değilim, hesap mı açmak istiyorsunuz diyip kart kurt iki roka yutup devam etmek pek şenlikli olurdu. Rokanın tadını da sevmem, ayrıca acı gelir. Şimdi o acı tadı almıyorum. Ne muhteşem şeysin sen organizma.

Kaburgalarımda sırtımdan ve karnımdan ağrılar başladı, sol yanımda. Sanırım ayağını dayıyor Pıtırcık Hanım.

Geçen haftaki bir doygun bir aç hallerim geçti, hep ne yesem diye geziyorum. Azıcık çok yiyince de midem kalbime baskı yapıyor başlıyor bizimkinin gümbürtüleri.

3. olsa ama masraflarına da yetişebilir miyiz ki yaklaşımlarım tamamen bitmiş bulunmakta, bu hamilelik 3. yü düşünmeme imkan bırakmadı. Amma kolay geçmiş UE'nin hamileliği. Büyütme fasıllarında benzer cümleler kurmam umarım.

Pantalonum iz yapıyor karnıma, UE sevinçle durumu bana bildiriyor 'E. kemer taaakmııış'. Sanırım göbeğimi kardeşi kabul ediyor.

E.'nin dişleri olmadığı içni emeceğini kabullendi nihayet. Ama ananesiyle Balıkesir'e gitmeyi planlarken, babannesine giderken E.'yi de götürmesi teklif edildiğinde, çok saçma bişi söylemişiz gibi şaşkınlık ifadesi takınarak ama onun dişleri yok nasıl gelsin diyor.

Kilo alımımı dediniiiz. +14:))

24 Ocak 2011 Pazartesi

Baba:This is a different case UE. UE:"Diil"!

Haftasonu ben tiyatroya gidince baba oğul vakit geçirdiler. Sabah bana anlattı, beni bulamayınca çok ağlamış (babannesine gidip oyun oynarken kendinden geçmiş, zerre gözyaşı yok). Sonra babası onu bırakıp maaakete gitmiş, çok korkmuş ağlamış. Sonra hastalanmış Mustafa Doktora gitmişler. Kemalettin Tuğcu da kimmiş UE yanında. Acındırık insan:)

Teyzesinden çıkarken teyzesi sorar sen kimin kuzususun, teyzesine halamın kuzusuyum dese olmayacak, halası bir kere düştü aklına cevap vermese olmayacak "hala bugün bize gelicek" dedi cevap olarak:))

Dedesi, bilgisayarda yazı yazdırıyor UE'ye. Umut Ege, Dede, Boşluk yazıyorlar. Mest halde bizimki. Haftasonu dede yokken, Gece Bahçesi'ni izlerken dertlendi ve geldi "Dedem de hiç İgıl Bigıl yazdırmıyor" dedi:)) Ali topu tut sizin zamanınızda kaldı dedesi, İgıl Bigıl topu at olmuş yeni fişler. Ayrıca Ocak ortası oldu sökülmedi okuma. C yazıp aydede yazdım, Ç yazıp noktalı aydede yazdım diyor. V de ters A imiş bilginize.

Geçen hafta ateşlenince haftasonunu evde geçirdi, uyumak da istemiyor, gece 10 suları babasına gitti: "Banneye gibeiliriz, istersen" dedi. Bu aralar istersen ekleyip kendi isteklerini yaptırması çok moda. Sonra bin naz kıyamet yatağına yatırdım, normalde komşu gezmelerinden hoşlanmaz komşularımızın isimlerini sıraladı, gidelim dedi uykudan kaçmak için.

Haftasonu yeni repliği çıktı, yemek yerken: I. gelecek, ne yiyiyosun sen diycek.
Hamarat olup çamaşır asarken : I. gelecek, ne seriyosunuz siz diyecek.
Uykuya dalma çalışmalarında: I. gelicek napıyosunuz siz diyecek.
Her sahneden fırlayan Kadir İnanır Reklamı gibi komik geldi bu haftasonu repliği bana. Bekledik ama I. gelmedi.

Kulak Burun Boğazcısına (Mustafa Doktor) kontrole götürdük. Hiç ağlamayınca güzel bir kontrol oldu. Herşey temiz. Ama yaz ortasında uzun süren kış hastalığı nedeniyle denetimi elden bırakmıyoruz. Haziran gibi bir kontrol daha geçirip uzun tatilimize çıkıyoruz.

Yazayım derken bazı şeyler geçiyor aklımdan, bu da yılbaşı öncesinden. Banne, dede, hala plastik yılbaşı çamını kurmayı gösterirler UE'ye: katlanmış yapraklar tek tek açılır. Anlık bir dalgınlıkla, UE, hemen yandaki canlı minik çiçek çamın bir dalını açar ve aferin bekleyerek seslenir "açtım!":) Çamı baya bir gövdesinden ikiye ayırmış.

Herşeye hayır dönemi azıyor, hele açsa ve uykusuzsa. Babası öyle dedi olmadı, böyle dedi hayır cevabı eksilmedi. Türkçe diller bitince "This is a different case UE" dedi babası, UE'den kesin cevap geldi: "Diil".

23 Ocak 2011 Pazar

33. Hafta - Bir gün çok zor bir gün çok kolay.

Yazıları genelde akşamları yazdığımdan çoktan unutmuş oluyorum sanırım, hiç not etmemişim. 2-3 haftadır uyandığımda şişmiş ve ağrıyan ellerim bana günaydın diyor. UE, geceleyin mıkırdanıp ya da mızırdanıp beni çağırdığında odasındaki yer yatağında uyuyup kalıyorum. Bu durum her tarafı tutulmuş ağrımış bir anne uyandırıyor sabahları. Artık yatağımdan çıkmamaya çalışıyorum, daha az sıkıntılı uyanabilmek için.

Haftanın kimi günleri, Pıtırcık mideme kelepçeymiş gibi, tokluk hissi nedeniyle zorla yediğim akşam yemekleri, kimi günleri şimdi ne yesem diye düşünerek geçti. Kimi günler gayet aktif dinamik heyecanlıyken kimi günler, adım atacak hal hissedememe... Bir o yanda bir bu yanda geçti hafta.

Havalar soğuduğu için minik yürüyüşlerimi yapamadım. Şiş ayaklar yürüyemeyince, sıkıntılı bacak sendromu haftanın sorunu oldu çıktı.

UE, annem, sonra da beyceğiz hastalandı. Allahım sen beni koru. UE 2 Calpol sonrası ayağa kalktı ama halsizlik, iştahsızlık, kuru öksürük bir haftadır bizlerle.

UE'ye sorduk kardeşin sana ne getirsin diye, uzunlu boyun istedi. Sonra da açıkladı zürafa diye. Sonra listeye zebrada ekledi. Panora'daki oyuncakçıda ne zürafa ne zebra. Biraz gezineceğiz sanırım.

Haladan da bir kostüm geldi Pıtırcık'a. Balkabağı:) Hamileliğim boyunca yediğim kabak tatlısının haddi hesabı yok. Çok sevimli bir eşleşme oldu böyle.

Teyze, annenin haline acıdı nerden baksan 2 sene tiyatro hayal olur diye, aldı anneyi Şekspir Müzikaline götürdü. Baba UE ile ilgilendi. Dede ulaşım hizmetlerini sağladı. Seviyorum gebeciklerin mutlu edilmesi etkinliklerini:))

17 Ocak 2011 Pazartesi

Camların Arkasındaki Huzur...

Deli Anne yazmış, bir pencereye bakıp da içeridekileri zihninde canlandırdığını. Taaa, ünivesite yıllarıma götürdü beni. Beytepe'ye yurda dönerken (ki bende yurt anılarım sevgi doludur) cumartesi ya da cuma akşamları genellikle Anıttepe'de ışığı yanmış evlere bakardım. İçerdekileri hayal etmeye çalışırdım.

Bizim ders çalışma düzenimize göre oturtulmuş misafir düzenine göre cuma ya da cumartesi akşamları ya misafirliğe gitme, ya misafirlerin gelme akşamıydı. Cuma akşamları benim dersanem olurdu, lise son yıllarımda palazlanmaya başlayan Süper Baba sonrasında Baba Evi dizileri cuma akşamları... Annemin pek kimsenin aynı lezzeti tutturamadığı muska böreklerinin, limonlu ya da portakallı kekinin (anne keki gibisi olmaz, bundan her pazar evi kek kokusuyla donatmalarım, kek değil sevgi sunumu, kaşığın içindeki değil sapındaki sevgi) kokusu girer girmez karşılar. Ya dizi seyri, ya gelen misafirlerin coşkusu (Ne kahkahalı olurdu annemlerin toplantıları.. Biz rkadaşlarımızla bir araya gelince o kadar gülemiyor muyuz artık?) Misafir gelince bolca odada yanardı lamba. Salonda, mutfakta, çocuk odasında, koridorda. Baktığım evin ışıkları bolcaysa kesin hükmederdim kalabalık ve coşkulu bir akşam olduğuna. Girivermek isterdim bir ucundan usulca...

Yıllar sonra Çetin Altan'da okumuştum, Galatasayar'a evci çıkışı dönüşünde o da bakar ve hayaller kurarmış camlar üzerinden.

Geçen seneydi, koskoca cumartesi kaçamağım bir markete kadar gidivermek olsun istemiştim. Ben çıkasıya hava kararınca, beyceycizime yaptırdığım köpüklü kahvemi balkonda içmiştim, soğuk havada paltomu giyerek. İçerisini seyretmiştim. Babası ve UE. Günün tantanasında farkedemediğim kadar sıcak görüntüydü.

Demem o ki, arada başka evlerin camlarından, arada kendi evimizin camından usulca süzülmek gerek. Ev körlüğü oluyor insan içinde ola ola, nasıl bir mutluluk ve huzur var içerilerde, arayanlara, bazen çok ortalıkta bazen biraz derinlerde...

16 Ocak 2011 Pazar

32 hafta- 5 haftayı sona ekledik.

Perşembe günü (13.01.2011) doktor kontrolümüz vardı. 32+1. Tamam mı devam mı kararı çalışma açısından verilecekti. Öncelikle NST. Geçen sefer ilk NST'mizi A.Ü. Tıp Fakültesi'nde olmuştuk (çoğul konuşma şımarıklığından değil, gerçekten ailece heyecan içinde NST sonuçlarımızı beklediğimiz için) UE erkenci çıkınca. NST değerleri gayet iyi, rahim kasılmaları sakin, bebeğin kalp atışları güzel. Kalp atışları hep aynı değerde seyrederse, oksijen akımında sıkıntıları gösterirmiş. Bebek hareket ettikçe artmış kalp atışları, gayet iyi. Bebek hareket sayısı gayet iyi. İçerde yerinden memnun olduğunun göstergesiymiş. Fakültedeki NST'de olmayan doktorunkinde olan bir uygulama var. Bebek hareketlerini hissedince bir düğmeye basıyorsun. Ben bir hareketi uydurmuş, bir iki taneyi kaçırmışım.

Kilo ölçümü ve tansiyon kontrolleri sonrası ultrason faslı. Geçen kontrole gittiğimiz akşamdan beri diyaframın kısmındaki derim yırtılacakmış hissi yok oldu. Ama kalp çarpıntıları sıkıntıları devam (doktor ters durduğu için kalp sıkıntılarının çarpıntılarının ve bende olmayan ama saydığı bir kaç sıkıntının olabileceğini söylemişti). Bebek ters ama biraz yan dönmüş, o derideki yırtılma hissini geçiren bu dönüşmüş. Sağ akciğerimin altında habire oynatıp durduğu başıymış meğerse. Geçen kontrol sonrası annem anlatmıştı, ben de önce ters durmuş, sonra yan dönmüşüm. Artık büyüdüğü için dönmesi çok beklenen durum değil. Ama hala olabilirmiş az olasılık da olsa, doktorun kızı 34. haftada dönmüş. UE tam babasının doğum haftasında doğmuştu, bu anası olacak biliyorum ve diliyorum.

Renkli ultrasonla bakıldığında, plesanta ve beyin direnci iyi.

YÜzünü gene göstermedi, yüzünü görmeye çalışırken doktor uzun uzun kalbini incelemeye başlamasın mı! Aman dedim ne yüzünün peşindesin, sağlıklı olsun da. Duaları peşpeşe sıraladım. Kalbim çıkacak sandım. Sonra sordum, yapacağı bir sunum için bir ultrasanda kalp görüntüsü lazımmış, onu yakalamaya çalışıyormuş. Kalbini defalarca inceledik, neden korkuyorsun ki dedi. Nasıl korkmam ki:))

Beklenen doğum tarihi 5 Mart'a düştü. Ama sezaryen olacağı için biraz daha erken gerçekleşecek.

Geçen sefer genel anestezi olmuştu. Doktorum tercihinin epiduralden yana olduğunu söyledi. UE'nin anası olarak "Ama ben koookuyom diyince", neden ki diye sordu. Omurliğine iğne yapılmasından dedim. Şekillerle anlattı, omurilik bitiyor, iğne yapılan yer aşağıda dedi. Epi çevre dural da zar demek diye ekledi. Zarın etrafına bir uygulama içeriye birşey yok diye belirtti. Sonra bebeği hemen göreceksin, ağrı duymayacaksın diye anlattı. Ben de, genel anestezide de duymamıştım ki dedim (o seferin bir lütuf olduğunu biliyorum, ağrısız ameliyat mı olur, denk geldi işte). Babası da ameliyata girebilir diyince ben biraz ısındım gibi bu epidural işine. Ama köprünün altından çok sular akar daha.

Bebek 2052 gram, anası +13. Normal değerlerde tamamlayacaksınız dedi. Çok moralci canım doktor. 13 kilonun normal değeri mi kalmış.

Bu hamilelik dediğim gibi diğerine göre oldukça zorlu. Bu haftalarda 8 kat merdiveni tık demeden çıkardım UE'de. Şimdi 2 katta soluk soluğa kalıyorum. Yokuşlar gözümde büyüyor. UE'de çok yürürdüm. Adımölçerim en az 10 bini görürdü. Bu sefer en çok 8 bini gördüm. Ortalamam 7 binlerde. Aslında bu da fena değil, ama ara ara yapılan hareketlerle elde edilen değer. UE'de akşam yemeği sonrası çıkar en az bir saat yürürdüm. Bu sefer genelde sabah öğleden sonra 2 15 dakikalık yürüyüş, sabah akşam iş çıkış gelişlerindeki hareketler, tuvaletlerin bakımı nedeniyle 2 kat aşağıya gidip gelmem (bin adımım bundan geliyor, damlaya damlaya göl oluyor gerçekten) ve öğle arasında minik alışverişler topladı adımlarımı. Bebeğin ters duruşu da eklenince hantal gebecik oldum ben.

Canım gene roka çekmeye başladı. Ve yanında maydanoz bu sefer. Geçen gebelikte günde 4 demet yediğim rokadan bilim, bişi olmaz demese de çok işkillendim kendimi yarım demette tutmaya çalışıyorum. Ama gene gün ortasında aklıma roka düşüyor. Demirlerim çekiliyor sanırım.

Ey gebeler dünyasının sefil izinlilerinden Türk evladı! Eğer dişini sıkar da beş hafta doğurmaz ve çalışabilirsen beş haftacık süre çooook büyük günlermiş gibi doğum sonrası hanene yazılacak. İşte süren başladı. Dong!

12 Ocak 2011 Çarşamba

Zaman Geçerken UE...

Playdoolarla oynamak için fırsat kollar...

UE: Dede, eyer isssteesen playdoo oynayabiliisin (Dede, eğer istersen playdoo oynayabilirsin).

UE: (Uyutmaya çalışırken) Babaa, playdoo oynamana izin veriyom.

Anne : Alamastık (Alasmarladık) UE. (Uzmanlar yanlış söyleyişini tekrar etmeyin demekte, ama insan kendini durduramamakta:))
UE : Alamastık diil alamastık.


2011 ajandasını götürdüm, tembellikten masanın üstüne bıraktım. Arkasındaki haritalara baktı baktı durdu haftasonu. Sabah ilk işi ben bu kitabı okuyiim diyip ajandaya bakmak oluyormuş. Bugün de bana bundan ve Mumuktan al diyordu.

Herkesin zaaflarını keşfedip kullanıyor. Anneannesi, yatağının başına çıktığı zaman kalp çarpıntısı geçiriyor. Dedesiyle oynarken, anneannesini çağırıyor, anneannenin ayak seslerini duyar duymaz da yatak başında soluğu alıyor.

Babası banyo sonrasında saçını tararken kıyamet kopuyor. Saç taranıyor, ama bizimki ağlamaya devam ediyor. İlgilenen olmayınca bana sesleniyor: "Anneee ben ağğıyom".

Giyinmem de giyinmem fasılları başladı, babannesi bir heves kadife siyah pantalon, kendinden kravatlı gömlek ve şık hırkayı alıp gelmiş yılbaşı akşamı giymesi için. Ama bizimki giymem de giymem diye diretince ferah eşortmanlarıyla girdi yıl başına. Gidip bolca eşortman altı aldım, ama pijama diyoruz hepsine, çünkü paşa bırakın kot ya da kadife pantalonu, eşortman da değil pijama giymek istiyormuş. Pantalon 3-4 yaş, gömleği 3-4 yaşla değiştirdik, belki seneye giyer diye, hırkanın da kalıbı büyük gibi. İnanıyorum seneye giyecek:))Bu arada babannesinin aldığı kırmızı montu giymeme sebebini babannesine açıkladı, mont hoş değilmiş. Pek de açık sözlüyüz canım:) Neyse ki o mont da büyükçe. Ve sanırım babanne giysi hediye faslını kapadı.

İnekten korkmaya başladı. Nerden inek gördü, nasıl korktu bilmiyorum. Tavsiye edildiği gibi: "Ben de küçükken korkuyordum, ama korkacak birşey yok. Kapılarımızı kitledik, biz seni koruruz" açıklamalarını yapıyoruz. Odasına girip kapısını kapıyor. Sonra eliyle kapıyı kitliyor. Kağanlıklaada inek olmaz, inek evimize gelemez repliklerini tekrarlıyor. Ama sonra koookuyom sarıl diyor. O da bana sarılıyor. Ben bitiyorum bu sarılma fasıllarına:) Annemlerin öğretmen olduğu kasabada inekler otlamaktan gelirken deli gibi korktuğumu hatırlıyorum. Genlerimle mi aktardım yoksa ben bu inek korkusunu:)

Kuzenim gene özel yapım (bol yumurtalı bol sütlü) kuskus göndermiş. İyice kurusun diye serdik. Gelip geçtikçe aklına düşüyor, kuskus da kuskus. Favori yemeği.

Ayva reçeli güzeli seçileceğiz. Benim yaptığım çoktan bitti, anneanne bir fasıl daha yaptı, bugün geldim ki 2. posta tazecik reçel ocağın üstünde. Var mı ayva reçeli gibisiii... Oğlan da annesinin damak tadında.

Ben çok cim ekini kullanan biri değilimdir. Hatta sevmem kullanımını. Kardeşini severken hep E.'cim diye seviyor. Bisikletine iyice hakim olmaya başladı. Tur atarken "Annecim ben geldim" demiyor mu, bitiyorum o cim eklerine:)

Karnımdaki bebeğin benim olmadığını öğrendim. UE, söyledi, ben E.'nin annesi değilmişim:))

TRT çocukta, Mimocan diye bir yaratıkçık var. Mimocan bir yana dünya bir yana UE için.

Dedesiyle bilgisayara yazı yazma oyunu bu aralar favorisi. Egenin E'si de eski usul tarak olarak öğretilmiş, bizimki de tarak Ege olarak okuyor yazılanı. Ben ders çalışırken gelip 3-4 yazıcam demese fevki olacak. Ben okumayacakmışım o okuyacakmış bilgisayarı.

Mother and Baby'den aldığım bir tarif vardı. Pırasayı tavuk göğsüyle pişirip limonluyordu. Pırasa yemeyen biz bu çorbaya bayılıp yer olmuştuk. UE'nin etle sorunu olmayınca tavuğu çıkarıp patates eklemiştim tarife. Sonra bir blogda nohutun pırasaya çok yakıştığını duydum. Pırasa, patates, nohut (haşlanmış) pişirilir çorba kıvamına getirilir. Tabağında tereyağı eklenir. Nohut yemekte araz çıkaran UE bulana bulana yer. Kalanı sulandırılır (ben hep çok yoğun veriyorm çorbalarını) limon karabiber kırmızı biber eklenir, sıfır yağ ile servis edilir, hane halkının kalanı bulana bulana yer. Yemekhane yemeği gibi her pazar bu çorba pişiyor bizde, pazardan gelen pırasalarla.

Yırtma alışkanlığı başladı. Biz de yırttığı kitapları yapıştırıyorduk ki, hata ettiğimizi anladık. Çok sevdiği hayvanlar oyuncağının çerçeve kısmını yırttı parça pinçik etti. Sonra da baba napıştırır dedi. Yanlış mesajı vermişiz, sen yırt biz yapıştırırız. Bu çok yırtılmış yapıştıramayız diyip çöpe attık. Ayrıca bantımızın bittiğini de söyledik. Bakalım ne kadar fayda edicek.

Zaman geçerken UE, her çocuk gibi pek tatlı, pek bir tane. Sağlık sıhhat diliyorum tüm çocuklara. Sevgi içinde olsunlar hep.

9 Ocak 2011 Pazar

31. Hafta - İçerde Dans Mı Ediyor?

Pıtırcık, kalsiyumları çektikçe daha da kuvvetleniyor. Abisiyle kıyaslayıp nerde kaldı bu Meksika dalgaları derken, Meksika dalgaları ve kuvvetli tekmeler birbirini izlidi.

Uykularım da hiç problem olmadı (çok şükür). Hatta az uykuyla dayanıklılığım bile arttı, kendini zor günlere mi hazırlıyor bünye?

Bel ağrılarından da bihaberim.

Ama bileklerimdeki şişler, daha az olmakla birlikte kalp sıkışmaları çarpıntıları mevcut.

Abinin hurcunu gözden geçirip pek bir ihtiyacımız olmadığını görmüştük.
Pıtırcık'a Mothercare indirimlerinden 0-3 aylık tulumlar teyze sponsorluğunda alındı. Evet hiç ihtiyacı yok ama ben hep abimin eskilerini mi kullandım diyince hep değil diyebilelim:) 9-12 için de bir üçlü set, bir de 12-18 için 2 pijama takımı. Sonra gene UE'ye alışveriş, ama renklere bakarken hem kıza hem erkeğe gözüyle baktım. Kızlarda pembeler bana çok çekici gelmiyor, neyse ki sevimli turuncular, kırmızılar vardı bu sefer.

Kilo alımımı yazmayı unutuyorum 2 haftadır. Ama tamamen unutkanlık:) 12 kilonun nesi unutulacaksa;) Kota doldu. Ah Ebru Apla, nasıl başarıyorsun öyle az kilolarla gebeliği (kabak tatlısı yemiyorum, pazarları kekleri yutmuyorum, bozalar dizi dizi geçmiyor dediğini duyar gibiyim ama duymamayı tercih ediyorum:) mutlu gebe mutlu yenidoğan, mutlu anne mutlu çocuk).

UE, dişleri olanların bardaktan süt içeçeği konusunda anlayış gösterdi. Bu tamamen reklamlar da olabilir tabi.

2. gebelik alışveriş derdi olmadan, ne olacağını bilerek ne de hoş geçiyor böyle. Bir tek bir yorgan iki de yastık ihtiyacımız var. Liste bundan ibaret:)

Bu satırları yazarken 31+4 deyim. Çarşamba 32. hafta doluyor. Yasal olarak izne ayrılma hakkım başlıyor. Dileğim beş hafta daha çalışabilmek. Ama Perşembe günü doktorumuz karar verecek buna. Belki de cumadan sonra evdeyim, bu mutlu sonda sondan bir önceki virajı dönmek demek. Tadını çıkarmak için son zamanlar...

3 Ocak 2011 Pazartesi

2010 nasıl geçti?

Yeniyılın ilk günü UE'nin ilk öpücüğünü bana kondurması,

Tez İzleme Komiteleri (TİK), ve de tak, zaman geçiyooor...

UE'nin bebeklikten çıkıp çocukluğa geçmesi,

Okuryazarda notlarını aldığım 15 tane okunan kitap (çok çok az, ama çoook makale okudum:)), son notu Türk Modernleşmesinde Çocuk için aldım.

Annenin paniği sonucu UE'ni yataktan düşmesi, bir UE bu kadar ses çıkarır mı sorusuna yanında ben de düştüm diyen koca. Bir kırık omuz, babanın ne çok işler hallettiğini anlama, araba kullanmada iyice ustalaşma, zor oyunu bozar sözünün özüne inme,

Uzun aradan sonra ilk iş gezisi, nasıl da özlemişim, ver elini Sapanca,

Ve bolca Eskişehir iş seyahati, hızlı trenle tanışma,

Mezun olup, Ankara'ya yerleşen, hayata renk katan kardeş,

UE'nin sütten kesilmesi,

Pıtırcık'ın aramıza katılışından haberdar oluşumuz,

En yakın arkadaşlarımdan birinin hamile olduğu haberinin Pıtırcık'tan birgün sonra bize ulaşması,

Bulantılı ve bunaltılı yaz,

Kuzenin çiftlik kurma heyecanına ortak oluş ve gurur duyuş,

Kocanın tezini bitirip teslim etmesi, heyecanla tez savunmasını bekleyiş,

UE'nin temel seviyeden çenesi durmaz seviyeye konuşmalarını ilerletmesi,

İşte önemli bir geçişe tanıklık etmek ve dahil olmak,

Büyükannelerin ve büyükbabaların hayatımızdaki önemini daha da idrak etmek,

UE'nin mantığına gülümsemek, bir canlıya içinin böylesine akabileceğini göremek,

İki çocuk üzerine hayaller kurmak,

Offf ne çok yapılacak şey var demek ve pek çok şeyi yapamamak,

Seneler sonra karı koca sinemaya gitmek,

Tiyatrolardaki oyunları merak etmek,

Bolca limonlu su içmek,

Pek hareket edememek,

Daha çok eş dostla iletişim içinde olmayı istemek ama başaramamak,

İstanbul'u özlemek,

Bolca Ayva yemek,

Her pazar kek kokularını eve doldurmak ve bundan mutluluk duymak,

Böyle özetlenebilir sanırım 2010. 2011 bakalım sen neler getiriyorsun.

2 Ocak 2011 Pazar

Çocuklarla Doğru İletişim

Anne İşte'den sonra okuduğum 2. Sabiha Paktuna Keskin kitabı. Çöp Çocuk beklemede. Anne İşte'yi de beğenmiştim, bu kitabını da beğendim.

TV izleme konusunda, bizim arkada akan görüntüleri yakalayamadığımızı anlık görüntüyü algıladığımızı, çocuklarınsa (yaş arttıkça azalarak) her görüntüyü kaydettiğini, bunun beyni iflasa götürebileceğini söylüyor(s.75).

Yenidoğan döneminde, her ağladığında ilgilenin, bu şımartmaz demekte (s.65). Annemin 40 gün bebeğe düzen oturtulmaz lafı hem gelenekte hem yenide ikisinin de yeri olduğunun göstergesi.

Yenidoğan bebeğin yorum yeteneği yoktur. Moro refleksi , Emme refleksi, Arama refleksi, Adım atma refleksi vardır (s.63). Acar Bey'de anne karnında müzik anneyi rahatlatıyorsa anne dinlesin, bebeğin beyin korteksi gelişmediği içni yorumlayamaz demişti. Ayrıca bizi suyun içinden duyduğunu (BBC'nin bir belgeselinde de izlemiştim), biz deniz dibinde neyi ne kadar duyabiliyorsak öyle duyduğunu ifade etmişti. Zaten yorumlayacak olsa kalp bağırsak gümbürtüsünden sıranın bizim seslerimize gelmeyeceğini söylemişti.

İlk yıl bebekleri emzirmeyi, emzirilmiyorsa yalancı memeyle emme duygusunun doyrulmasını öneriyor (s.61).

2. yaşta objeleri sembolleştirir ama duyguları yapamaz. Bu nedenle duygularını somut bir şekilde sarılıp öperek ya da ağğlayarak, ısırarak, tekmeleyerek ifade eder (s.78). Paylaşmaz, sağlıklı olan paylaşmamasıdır bu dönemde (s.80). İki çocuk paylaşmaya çalışırken hiçbir şekilde müdahale etmeyin önerisi var.

Mutlaka kardeşi olsun, 2. yaşta anneye bağlanma dönemi sona erdiğinden bebek düşünülmeye başlanabilir demekte.

Ezberlemek beynin özel faaliyetidir. Beynin başka hiçbir faaliyetinde böyle uzun süreli elektrik potansiyeli kullanılmaz.Ve kullanılan hafıza alanı beynin en önemli deşarjlarının ürettiği bölümdür. Bu nedenle epilepsinin en sık göründüğü alanlardandır(s.96). Çocuklara ezber yönlendirmesi yapıldığında tiklerin, hırçınlığın, depresyonun görülme sıklığı artmış. Ezbere bir kere daha hayır o zaman. (Heh he, hiç yeteneğim yok o yüzden kötü ezberlemek)

Bir kitap akademik çalışmalarla desteklendiğinde benim açımdan daha doyurucu oluyor. Her ne kadar Saba Tümer'de izlediğimde (programın başlarında) çok katı ve didaktik bulsam da Sabiha Hanım'ın kitaplarından aynı etkiyi almadığımı belirtmeliyim. Ayrıca yukarıda yazdığım ve kitapta okuduğum kimi bilgileri daha önce programlarda dinlemiştim. Böyle bir uzmanımız olduğu, bilgilerini halka iletmek için çabaladığı için şanslıyız.

Ben Cezalıyım...



Çiçeğe vurduğunda, kepçelerine haşin davrandığında ceza alıyorlar vitrinin üstüne konuyorlar. Dün babasına ben cezalıyım dedi. Biz oralı olmayınca ben cezalıyım nukarı (yukarı) koy dedi babasına. Neden cezalısın diye sorunca da yukarı çıkmak için diye cevap verdi:)

1 Ocak 2011 Cumartesi

30. hafta - Sanki Pıtırcık Döndü Gibi


Doktordan geldiğimiz akşam Pıtırcık döndü sanırım. Kalp çarpıntıların diyaframımın üstündeki derinin gerginliği geçti gitti. Ama bunu anlamak için bir sonraki kontrolü beklemek durumundayız.

Yılsonu işleriyle koşturmalı bir 30. hafta geride kaldı. Tezime daha çok vakit ayırabilir oldum. Ara vermenin en kötü yanı tekrar aynı tempoya kavuşmak.

UE ile komik konuşmalar devam ediyor.

Anne: UE, sen çok akıllısın, E de senin gibi akıllı olacak mı acaba?
UE: Olmuycak.
Anne: Neden?
UE: Çünkü küçük, büyüyünce olacak.


Emmek hayallerini süsleyip duruyor. Ama senin dişlerin var, dişleri olmadığı için E birşey yiyemeyecek emmesi lazım açıklaması aklına yattı gibi.

Ama UE, E'nin annesi kim sorusuna verdiği, kim? yanıtı, benim aklına yattı sandığım şeylerin onun tarafından bambaşka algılandığının göstergesi.

Yılbaşı hediyelerimden biri yukarıdaki bebek. Artık oyuncak evrenimize bolca bebek de katılacak. E, kusura bakmasın bu benim;)