25 Mayıs 2010 Salı

Bir şahıs aranıyor...

B akıyorum günlerdir bloguna ara ara
İ stiyorum ki ses etsin, desin en azından düşmedim dara
R ahatı yerindedir umarım bahar ve Ada'yı sara sara
İ çin için merak ederiz geçti mi Efes'li kedinin açtığı yara
N e dedi doktor sünnet işine, emzikle bozuldu mu ara?
C anın kedilerinden de bahset biraz, peki öğrenciler dadandı mı bahara?
İ ş güç çok olsa da, iki satır yazıver bir ara...

T iyatro, öğrencileri, kedileri, adası ve Adası
E n ortak noktamız 33+5 ve de hayalimiz bir kitap odası
K ahve ve bir kişi daha bulsak Özgür Anne, Ben, O kurarız kare ası
İ smi kesinlikle çok özgün seçilir, olsa yarışma bloglar arası
R umuz BİRİNCİ TEKİR ŞAHIS, okuduysan bunları geldi cevap sırası

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Anası sussun, oğlu konuşsun...



Aaaa, dolabın üstüne bu mum da nerden gelmiş, hemen üfleyeyim! (Gerçekten mum sandı)



Bop (top) diyip resmini çiziyorum. Resimli Tabu oyununu nereye kaldırdın anne?



Off üleyn ooof, içli söyledin Şehnaz Teyze.



Bir cinlik peşindeyim ki, anlayın sırıtmamdan.



Aaa, neler oluyor anlamadım.



Fotograf sanatına sardırdım...



Nedense hep ayaklarımı çekiyorum.


Acımıyor ama değişik bir durum ben iyisi mi ağlayayım.



Sabahları orta kahvemi içmeden kendime gelemiyorum.



İsmail'in ve de UE'nin yerleri...



İş başarmak gibisi yok. Annem de bugün 2. komitesini verdi. Başardıkça seviniyoruz...

18 Mayıs 2010 Salı

Önce bırakır mı diye korktum, sonra bırakmazsa diye...

Cuma Eymir keyfi, cumartesi evde küvet keyfi, pazar Atatürk Orman Çiftliği keyfi. Birinden birinde kaptık şifayı. Dün ateş başladı. Doktoru aradık. Başka belirti var mı dedi. Cık dedik. İzlemeye devam dedi. 39 üstüne çıkmıyor ateş, daha önceki vakalara göre hafif seyrediyor. Ibufen, Calpol devam ediyoruz. Bugün daha iyi gidince altı yedi saat aralı Calpol uygulamasını gerçekleştirdik (Arca'ya da geçmişler olsun).

Veee bir ilk yaşadık, kavga kıyamet burun sıkmalı ağız açtırmalı ilaç içme seanslarınmız UE'nin ilacını kuzu kuzu içmesiyle sonlandı. Hastalık UE'yi, ilaç içirme faslı bizi bitiriyordu. Çok mutlu etti bu gelişme beni. Biraz daha mutluluk da ne muhteşem olur dedim. Aldım UE'yi karşıma. UE abi oldun sen artık, bak ilacını da kendin içtin dedim. Sonra devam ettim, abi çocuklardan örnek verdim, çocuklar büyüdükçe gereksinimleri değişir, sütü bardaktan içmelisin dedim (tabi önce suyunu bardaktan içsen muhteşem olur gibi konu dağıtıcı detaylara girmedim), devam ediyordum ki kulaklarını tıkadı:))

Uzun zamandır tadına bakmamıştım. Baktım, şeker oranı yüksek, iğrenç inek sütünden lezzetli çocuk haklı;) Ben çocukken çok süt içmişim, ama şimdi içmem gerekirse bir ki üç diyip koklamadan içiyorum. Sorunum sadece kokusu, şöyle bal muz ve süt karıştırıldı mı bayılırım.

Dün markette bir teyze geldi bizimkinin bacaklarını mıncırdı. Akşam uyku öncesi dıgıldaşırken, nerden aklıma estiyse sordum. Marketteki teyze seni nasıl sevdi UE? Sırayla iki bacağını mıncırdı, sonra çenesini sevdi, yanaklardan çekiştirdi. (Babaya sordum,kadın böyle sevmiş gerçekten). Şimdi bolca marketteki teyze nasıl sevdi oynuyoruz. Sonrada hadi beni marketteki teyze gibi sev. Oyuna ara verir vermez de o başlıyor, anneaaa, anneeeem, em, em, memmi:))

Yavrum, göçmenlik var da, bildiğim kadarıyla Hollandaya kadar uzanmıyor. Paşa paşa bırakalım şu işi. Konuşmaya bir müddet daha devam. Yoksa olmadı yapacağız "komplo" momplo.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Teşbihte de Tespitte de Hata Olmaz...

Erkek çocuklarının top,araba hevesi, atlama zıplama sevdası, bağırtı çağırtı halleri doğuştan geliyormuş. Bazı şeylerin iç güdüsel olduğuna inandım. Doktorların dediği gibi, içgüdüsel, ama pekiştirmeyin.

Blogcu kız annelerinin çocuklarına vermeyi yoğunlukla seçtiği isim Ela. Erkekler annelerinkinde de Tuna'da ve Arda'da bir açık ara fark görmüyor değilim. (iki tane de UE var, Uluç ve Umut Ege:))

Eğer hamilelikte dikkatli besleniyorsanız, çok kilo alsanız bile dert etmeyin, sudur suuu.

Hamilelikte kilo alımının çevre etkeniyle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Benim etrafımda herkes, eskisinden de zayıf. Yiyeceğin varsa da tutuyorsun boğazını. Bundan etkilenmemek mümkün değil. Hamileliğimde teyzeme uğramıştım, sen iki canlısın ye diye bana kısa sürede neler yedirmişti. O çevrede olsaydım bundan kaçabileceğimi düşünmüyorum. Zaten kaçmak da istenmeyen bir dönem;)

Erken doğum giderek sıradanlaşıyor. Sağlık Bakanlığınca araştırılması gerektiğini düşünüyorum. (Bir üst maddede düşünmedim ayıp ettim hemen eksiğimi giderip düşündüm.)

Altı aylık evrelerle, çok farklılaştıklarını adam olduklarını gözlemledim 6,12,18 ay deneyimlerimle.

Kitaptır kitap diyen benim bile 1.5 yıl geleneğe olan inancımı arttırdı. Bir kere dur dinle en azından noktasındayım. Gelenekten bağlayacak olursak, lohusa şerbeti kaynamasa da, kırk uçurma rituellerini bilmesek de, diş buğdayını görmesek de illa ki doğumgününü (mutlaka şık) bir pastayla kutluyoruz.

Yılın en iyi senaryo yazarı ödülünü alabilecek nitelikte senaryolar ve çözümlerimiz mevcut. Artık evin dış kapısını hırsızlar için değil, ya uyanır da açıp çıkarsa diyerek UE için 2 kere kontrol ediyorum. Hatta arabanın anahtarını saklamaya başladım, çıkıp arabayı kaçırmasın diye.

İlk zamanlarda, gündüz bebek uyurken azıcık kestireyim dediğinde o uyku asla gelmez. Geldiği nadir anlarda da ya bir misafir ya da sucu mutlaka kapıyı iki kere çalar.

Çocuğumuza özel, biricik sandığımız şeyi, başka çocuklarda da görmek artık beni şaşırtmıyor. Bakınız Tuna eliyle mis işareti yapıyormuş. Al onu vur UE'ye:))

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Reklamdaki gibi, aaa ne gerek vardı, pırlantaya...

Cuma öğleden sonra yola çıktık. Son bir aydır çok yoruldun, hem de anneler günü geliyor diye bana süpriz hazırlamışlar baba oğul. Güzel bir yolculuk sonrası Güral Sapanca'ya vardık. Cumartesi çok eğlenceli geçti, spa, masaj, ruhumun derinliklerine kadar arındım. Akşam aldığım 36 beden giysimi giydim. Doğum öncesinden bir beden daha zayıfım. UE'yi otelin harika hizmeti kapsamında oyun odasında Hayal ablaya bıraktık. Sonra ver elini özlediğimiz bir akşam. Şehnaz Sam sahne aldı. Gece 12'ye kadar şarkılarla kendimizden geçtik. Hayal abla, UE'ye akşam yemeğini yedirmiş. Hem de ne yedirmek, kaç haftalardır yemediği ne varsa, hepsini yedirmeyi başarmış. Sonra odamıza çıkarıp, park yatakta masal okuyarak emmek istemeden uyumasını da sağlamış. Sanırım emerek uyumadığı için gece boyu hiç uyanmadı UE. Sabah 6'da uyandı ama olur o kadar. UE'yi gene Hayal ablasına bırakıp kahvaltıya gidebilirdik ama anneler gününde oğlumsuz kahvaltıyı aklımdan bile geçirmedim. Kahvaltıda UE bana bahçeden topladığı çiçekleri, babasıysa Çetin Özder'in Firdevs Hanım'a aldığından bile daha büyük bir pırlantayı ve de 20-25 haziran tarihleri arası Prag gezisi organizasyon belgelerini hediye etti. Pırlantanın ve belgelerin resimlerini en kısa zamanda ekleyeceğim. İyi ki varsınız...

Yukarıda okuduğunuz satırlar, "montaj" elbette...

Bir iş toplantısı için katılım sağlamam gerekti. Bu toplantılardan 2 senedir uzak kalmış olmam, aaa tamam artık dedirtti bana. Ben gidiyorum dedim. Ama UE emmeyi bırakmadığı için onu ve babasını da götürmem gerekiyordu. Ama babası gezi için asgari gereksinimleri sağlamakta bir iki hafta geride bulunmaktaydı. Çalışma ortamından pek çok arkadaş da katılımcıydı, onların eşleri de destek olur dedik. Bir alt kirletme gibi durumda da, ben toplantıya 10 dakika ara verir, babanın imdadına koşarım diye planladık. Düştük yola. Cuma akşam Sapanca'ya ulaştık. Yol yorgunuyduk. Yolda İsmail'in Yerini şenlendirmiştik, çok da aç değildik. Ama UE birşeyler yer diye soluğu otelin restoranında aldık. Aman tanrım, her masada bir mum. Ve bizim elimizde bir mum canavarı. Söndür söndür bitmez. Yemek UE'nin gelen uykusu ve mumlar sayesinde işkenceye dönüştü. Az buçuk birşeyler yediğinden emin olunca soluğu odada aldım. Babaya, bu gece senin gecen, iyi dinlen yarın yoğun gün seni bekliyor dedim. Biz UE'yle gidip erkenden uyuduk.
Sabah ben toplantıya baba oğul otelin harika bahçesine. Arkaşımın eşi ve kızı, UE ve babası çocuk bahçesinde, kozalak avında, havuz kenarında, hamaklarda güzelce vakit geçirmişler. Ben de yarım saatlik kahve aralarında babaya bir nefes aldırdım. Öğleden sonra, babanın İstanbul'daki arkadaşı eşi kızı ve anane ile Sapanca'ya geldiler. Ben sonraki oturumlara onlar göl kenarına. Oturumlar biter bitmez ben de soluğu göl kenarında aldım. Hemen Sapanca tren istasyonunun önü (O kadar güzel anlatıyorum ki, nerde nerde diye soran olursa diye ek not düştüm:) Tren içinde giderken ne ağır gider gibi gelir, yakınından geçerkense ne ürkütücüymüş.) Özlemişiz arkadaşlarımızı, sohbet muhabbet. Onları uğurladık. Otele döndük. UE benim B planımı babası ve Murat amcasına uygulamış. Allahtan Mavi ile bez numaraları uyuyormuş da sorun hallolmuş. Babaya not, UE ile dışarıya çıkarken aldığım kocaman çanta var ya, UE'yi unut onu unutma dışarı çıkarken;) UE'ye anne için çiçek toplamayı öğretti baba. UE'nin çiçekleri Çetin Özder'in pırlantasından kıymetli.

Akşam, açıkhavada uzun uyku çekmiş UE'nin keyfi yerindeydi. Etleri görünce mumlar da çok umrunda olmadı. Güzel bir yemek yedi. Eliyle mis yapa yapa. Sonra Şehnaz Sam çıktı meydaneeee. Bizimki iki eliyle mis işareti yapa yapa dinlemeye başladı. Baş sallamalar, ışık oyunlarını takipler.SOnra sıkıldı kulaklarını tıkadı ya, neyse ki sanatçı görmedi. Baba bir ara, istediğin zaman çıkabiliriz dedi (meal: hadi gitsek ya artık:)). 10 civarı UE'nin uyku gözlerinden akmaya başlayınca kalktık. Çıkışta baba aaa, GS maçı dedi (Ankara'da maç sonuçlarına göz atar en fazla, açık hava herkesi çarpıyor:))....

Pazar yarım gün oturum, sonra göl kenarında keyif, yağmurlu yolculuk (bayılırım). Ki Ankara'ya gelince yorgunluktan bayılmışım. Sabah UE altıya kadar uyanmadı beni uyuttu dedim, babası 4:30 da oun gürültüsüne uyandım, odada uyuyakalmışım diye cevap verdi. Bir önceki safha gece kendimi UE'nin yatağında bulmaktı. Artık o safhayı da geçmişim, gece uyanmalarını hatırlamıyorum bile.

Sapanca bana çok iyi geldi. İş toplantısına katılabilmek, gelişmeleri takip etmek, molalarında biraz keyif yapmak, oğlumun otele bayılması (Oteli sevdin mi UE sorusuna neşeyle Oteee, Oteee diye cevap veriyordu), Mavi ve ailesini görmek, çekirdek aile olarak tatil tarafından çitlenmek... Bana bir anneler günü hediyesiyse, insanın birbirine destek vermek için iki kolu olması gerekmediğini gösteren UE'nin babasıydı (Oğlanın çiçeklerini pırlanta saydık bunu da Prag gezisi sayalım, sanata mesaj kaygısı da karıştıralım:)). Babaya destek olan tüm arkadaşlara da teşekkürü borç biliyorum.

Sapanca'ya gittin de boyun mu uzadı diyenlere, benimki değil ama UE'ninki uzamış. Giderken evin ziline basamıyordu. Döndüğümüzde zili o çaldı. Hıncal Uluç misali bizimki, anahtarı ile kapıyı açmayı sevmiyor illa ki biri ona kapıyı açacak:)

Anne olduktan sonra, daha bir çocuk tarafından bakar oldum. Anneler gününün böylesine şaşaalar, reklamlarla kutlanmasını istemiyorum. Annesi olmayan çocuklar, çocuğu olmayan anneler, annesi olmayan kocamanlar geliyor aklıma. Yanaklara iki buse, varlıklarına değer verdiğini göstermek için yetip de artıyor annelere. Geri kalanı, olmayanların kocaman eksiklik duygusu...

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Sağ elin yaptığını sol el bilmemeli ama...

Ben bugün bir annenin büyük mücadelesinde, mini minicik bir katkı yaptım. 3 arkadaşıma anneler günü hediyesi, Nehir'in hesabına bağış yaptım.

Ben de bu sene anneler gününde bize hediye değil, Nehir'e destek diyenlerdenim. Ne şekilde olursa olsun...

Aşırı Gütültülü ve İnanılmaz Yakın'dan :

"Pekala, bir uçak seni alıp Sahra Çölü’nün ortasına bıraksa ve sen orada, bir cımbızla bir kum tanesini yerinden bir milimetre oynatsan ne olur?” demişti. “Muhtemelen susuzluktan ölürdüm,” demiştim. “Hayır, tam o anda, tek kum tanesini oynattığında demek istedim. Ne anlama gelirdi bu?” demişti. “Bilmem. Ne?” demiştim. “Düşün bakalım,” demişti. Düşünmüştüm. “Herhalde bir kum tanesini oynattığım anlamına gelirdi.” “Ki o da Sahra’yı değiştirdiğin anlamına gelirdi.” “Yani?” “Yani mi? Yani, Sahra uçsuz bucaksız bir çöldür. Ve milyonlarca yıldır var. Ve sen onu değiştirdin!” “Doğru!” demiştim yerimde doğrularak. “Sahra’yı değiştirdim!” “Anlamı?” demişti. “Ne? Söyle.” “Eh, Mona Lisa’yı yapmaktan veya kanseri tedavi etmekten bahsetmiyorum. Sadece bir kum tanesini bir milimetre oynatmaktan bahsediyorum.” “E?” “Bunu yapmasaydın insanlık tarihi şöyle gidecekti…” “Hı-hı?” “Ama yaptın. Yani?” Yatakta ayağa kalkmış, yıldızları göstermiş ve bağırmıştım: “İnsanlık tarihinin gidişatını değiştirdim!”"

Bir kum tanesini oynattım ve kanseri tedavi etmekten bahsediyorum.
Dualarım seninle Nehir ...

1 Mayıs 2010 Cumartesi

18. ay doktor kontrolü

Bugün UE'yi 18. ay kontrolüne götürdük.
Bizim doktora ne zaman acil ihtiyacımız olsa, asla doktorumuz Ankara sınırlarında olmaz. Babası ve UE'nin kazasında da kendisi yurtdışında olduğu için ulaşamamış, hastanenin UE için önerdiği filmleri, çektirmeme kararını kendim almıştım.

Olayı anlattık ve sorduk, "artık bu düşerse biz tutmuycaz zati, ama sonrasında ne yapalım?"
Cevapladı : Ne kadar yüksekten düştü (bazalı yataktan), çok yüksek değilmiş. Türkiye'de de artık hastalar haklarını arar olduğundan, doktorlar kolay kolay sorumluluk almak istemiyorlar. Bu nedenle eğilimleri film çekmek yönünde oluyor. Ama çoğu zaman da gereksiz bir uygulama olabilir, kimi zaman da atlamak çok vahim sonuçlara yol açabilir. Çocuk düştükten yarım saat kırkbeş dakika geçmeden (tabi her şey yolunda görünüyorsa) bu kararı vermeyin. Düşmenin ilk şoku sonrası, kucağınıza alın, çaktırmadan omuzlarını, kaburgalarını, kollarını ellerinizle kontrol edin. Bir kırık varsa sinyal verir. Baktınız burda bir sorun yok, çocuk neşesi yerinde oynuyor gülüyor 24 saat gözlem altında tutun.

18. ay, nesneleri ağzına almayı sonlandıracağı bir dönem. Ama gene de bir geçiş dönemi olduğu için riskli. Hiç bir kimyasal maddeyi erişilebilir yerde bırakmayın. (Sarıcizmeli notu ola ki çamaşır suyu içti, asla su içirmeden hastaneye gitmek gerekiyor. Su içtiğinde kusma ile sonuçlanırsa mideye inerken yakan çamaşır suyu geri çıkarken tekrar yakıyor)

Diş kırılması yaşanabilir. Kırılan dişi bulup dişçiye gitmekte büyük yarar var.
Ağzına bir nesne alıp (örneğin kalem) hareket etmesine izin vermeyin, batmalarla sonuçlanabilir.

Bu sefer o sordu, kaç sözcük söyleyebiliyor. Ben diğer bloglarda okuduğumdan aklıma gelenleri yazmıştım, hazırlıklıydım. 50-60 civarı sözcük daarcığı. Bu ay için 10-15 sözcük yeterliymiş.

Merdiven çıkabiliyor mu? Evet.

Boyama yapıyor mu? Evet.

Oyuncaklarına konsantre olup oynuyor mu? Evet.

Gelişmeleri iyi buldu.

Biz son dönemde baş gösteren korkularından bahsettik. 2 yaş civarı başlayan durum bizde biraz erekn başlamış. Nedenini bulamadığı sesler huzursuz ediyor UE'yi. Matkap çalışmalarından bize yadigar kaldı. Sesin nedenini açıklayın. Yanında asla korku kelimesini kullanmayın. Korktu diye olayı birbirinize anlatmayın. Doktorun tavsiyeleri arasında.

Son dönemde hiç yemek yemediğinden bahsettik. Kilo ve boy ölçümlerinde gelişmeleri gayet iyi buldu. Bu gelişim bizim için avantaj, şimdi doğru beslenme alışkanlığı kazandırma zamanıdır dedi. Hiç bir şey yemediği için, yediği bir şey yakalayınca üzerine gidiyorduk. MEyve ve et bu ara favorileri. HAtta kendisine etçi değimiz için, sözcük daarcığına bunu da kattı. Meyve ve meyve suyunun onun için çok değeri olmadığını söyledi. Bir hafta meyve yemese bile bir şey olmaz diye ekledi. Bazı çocuklarda da sırf süt içme alışkanlığı olduğunu, annelerin de bari boğazından birşey geçsin diye süte yüklendiğini dile getirdi. Çocuk sürekli karnını sevdiği şeylerle doldurduğu için tam acıkmadığını ve yemesi gereken ama çok heveslenmediği şeyleri yemediğini belirtti. Anne sütünü bırakmamızı (şu dönem bunu gerçekleştiremeyeceğimizi söyledim) en azından sabah uyanınca vermememizi, kahvaltıdan sonra ara öğün vermeyerek öğleye iyice acıktırmamız gerektiğini söyledi. Et yüklenmesini de azaltıyoruz. Organizma acıkacak, ve bakliyat, bulgur, yulaf gibi çok değerli grupları da minik mideye indirebileceğiz. Umuyoruz.

Bu arada süt yerine öncelikli tercih yoğurttan yana yapılmalıymış. Bizimki yoğurt canavarıydı (bu ara onu da yemiyor ya) yoğurt öğün yerine geçiyorsa ona da paydos.

Sabah kahvaltısında omlet, artık dişler çıktı tost, ya da ekmeğe yumuşak sürümlü peynir, hatta corn flakes bile olabilir (nayır doktorcum olamaz, en sevmediğim kahvaltı görüntüsü).

Sucuk asslaaaaaa! Kendiniz evde yaparsanız, olur. Ama yumurta yesin diye et sunmak yukarudaki ilkelerimize aykırı olduğu için evde sucuk işi yatar (aman bir evde sucuk yapımı eksik zaten, ekmek yap yoğurt yap:))

Doktorun tuvalet eğitimi konusunda görüşleri: anneneleriniz sizlerde daha erken sonuç aldıları için dillendirebilirler. Ama çocuk sinyal vermedikçe bu işin kararı 24aydır. Kakasını yaparken yakalarsanız, çömelerek yapmasını sağlayın. Bu sağlayabilioyrsanız da sabahları lazımlık kullanımına başlayın (adaptör önermiyorum).

UE kontrol sırasında ortalığı inletti. Güreş havasında geçti doktorun deyimiyle:))

Bu bizim UE doğduktan sonraki 3. doktorumuz, ilkini ulaşım sorunu nedenyile bırakmıştık, olağanüstü bir yanı da yoktu. İkincisi her ay 250 liramızı alırken, (sabah muyahanesini açmadığı için) UE'yi kurum doktorumuza götürüp doktorun söylediği test sonuçlarını mesai saatleri sonrasında alıp kendisini aradığımızda, madem bana gelmediniz sonuç için niye arıyorsunuz diyip, sonrasında da hiiiç ue nasıl oldu vb. dönmediği için anında değiştirildi. Bu doktorumuz hem çok daha makul ücretli, hem çok daha açıklayıcı geliyor. Umarım bu memnuniyetimiz sürer.