4 Mayıs 2009 Pazartesi

Giderek büyüyoruz.

Pazar sabahı güzel bir giderek büyüme (tanıştırma) kahvaltısındaydık. Mekanın kocaman avizeleri, herkesin kucağında sırayla keyif, duvarlardaki suluboya resimler ve salkım domatesler sayesinde Umut Ege de ağzı kulaklarındaydı ta ki acıkana kadar. Yanıma biberonla süt almıştım, biberonu da pek güzel ısıtmıştık. Ama ı-ıh. İç-mi-yor. Doğum beklenen tarihte olsaydı 2-3 derse gitmem gerekecekti. Beklenenden erken olunca sayı fazlalaştı. 21 Ekim'de Umut Ege doğdu, 29 Ekim'de ders yapılmadı, bir sonraki hafta dersteydim. Emzirip çıkıp, derse biraz geç kalıp, genelde bir sonraki emmeye yetişiyordum. Doktoru anne memesine benzer üç delikli biberon başlarından edinmemizi tavsiye etmişti fakat gene de korkuyordum biberona alışıp emmeyi bırakmasından (Dilek bu sıkıntıyı yaşadığı için aman ha diye uyarınca iyice endişeliydim). Bu nedenle anneanneye oyalayabildiğin kadar oyala sonrasında yetişemezsem biberondan içsin, babasının bu akşam sütü sağ bir gece dinlen tekliflerine (nasıl da caziplerdi) hayır diyordum. Dersler uzadığı zamanlarda, arada babaya bırakıp biryerlere gittiğimde biberondan süt içti. Fakat biberon olduğunda çok çok az içiyordu. Zaten alışmasın dediğim için üstelemiyorduk. İstediğimizi başardık, ama artık biberonla içsin dediğimiz noktada da o bu işten hiç hoşnut olmuyor (gerçi içindeki pekmezli su olunca, biberonu çekince ağlıyor, işine geldiğine göre demek ki.). Gittiğimiz yer eski bir Ankara konağı. Bölüm bol. Bölümlerden birinde karnını doyurup uykuya daldı. Sonra uyandı biraz daha oyalandı, mıkırdanmaya başladı biz izin istedik. Dışarı çıkıp arabasıyla güneş görünce gene uykuyu aldı, biz de sürpriz yapıp geri döndük birer çay daha içtik. NŞA, ne sıkıntılı durum denecek bu durum, o kadar da keyifli geliyor ki. Umut Ege ve sevgili dostlarımla vakit geçiriyorum. Onların rahatlarını bozma endişesi dışında hiç kaygımız yok, aksine keyfimiz var.

Efendim gelelim tanıştığımız şahsa. Üniversiteden beri kanki dört arkadaştan son yüzüksüz olan (ikisi evli biri nişanlı), bizi yeni eniştemizle tanıştırdı. Ettiğim en güzel kahvaltılardan biri, ekip giderek büyüyor. 2008- 2009 sezonunda ekibe 2 damat bir de ufaklık katıldı . Neşemiz bol olsun, onların mutlulukları da daim.


Eve dönüşte mutlu son, Umut Ege katı gıdalara sinsirim sistemiyle de uyum sağladı.

Dünün meyvesi deveci armuduydu, bugününki muz. Armut ve Muz sevme sıralamasında önde, peşinden elma ve havuç geliyor.

Yere battaniye serip oyun alanı yaptık. Sırtüstünden yüzüstüne de dönebildiğini, sehpanın altına elini sokup çıkaramayınca ağlamasıyla anladık. Fakat henüz canlı tanığı değiliz. Akşam el feneri ile duvara yaptığım el yansımalarını ve tiyatroyu izledikten sonra da vakitlice uyudu.

Bu sabah 2-3 kaşık sebze püresi ile sebze faslına başladık. Sebze püresi çok hoşuna gitti (ben de tadına baktım, çok lezzetli. Her gün taze taze yapar, kalanlarını ben yerim).

2 yorum:

Mustafa Rumelili dedi ki...

Hiiiiiiiiiii

Oyun bulmada dedeyi de geçtiniz....

Kutlarım:)

saricizmeli dedi ki...

Gölge merakını sen keşfetmiştin dedesi, ben biraz türettim:))